27 Haziran 2014 Cuma

Yazlık günleri başladı...



Kuzu 4 gündür anneannesi ile Yalova'da, korkuyordum acaba yine Adapazarındaki gibi bebeği Ayşe'ye 'ağlama ağlama senin de mi annen seni bıraktı' diye dertlenecek, dayanamayıp beni 3. Gün çağıracak diye, ama görünen o ki gayet güzel gidiyor muhabbetleri, sabah kalk denize git, öğleden sonra yine deniz, akşamüstü gezinti derken geçiyor günleri, denize iskeleden girildiği için biraz korkmuş girmiyormuş, benimle girecekmiş suya, hergün sahilde kumlarla oynayıp duruyorlarmış...

Anneanne ile çok mutlu, bir dediği iki olmuyor, dün telefonda benimle güzel güzel konuşuyordu, anneeer biz çilekli diş  macunu aldık dedi, annecim ama niye aldınız senin diş macunun vardı zaten dedim, kapatıyoruuuuummmm dedi, çat diye kapattı telefonu, işine gelmeyince :))

Birde klasik kendi yatağında yatmıyormuş, uyuyana kadar büyük yatakta annemle yatıyormuş, annem sonra kendi yatağına koyuyormuş... Zeyno niye böyle yapıyorsun diyorum, ama annecim, ben çok seviyorum büyük yatağı, en çok seviyorum, o yüzden orada uyuyorum diyor :)) gel de kız şimdi buna :))

Bir de kelimeler bitti, artık başladı 
Çabuk gel derdi eskiden, şimdi çabucak gel diyor :))

Zeynommm seni çok özledim yaaa, ama bu hafta dinlenmekte iyi gelmedi desem, yalandan burnum uzar valla :))








19 Haziran 2014 Perşembe

İlk yanığımız, Allah korudu :(((


Edişkomuz 1 yıldır bale yapıyor, bale sevdası yüzünden Ece, Cemal Reşit Rey'de ki bale organizasyonu için bilet almış, Zeyno aslında antibiyotik kullanıyor, ama çok özledi Eda'yı, akşama kadar iyi olursak geliriz dedik...

İlker, Edişkoyu evden aldı, bize geldiler, Edişko'da olmuş ateşli piliç, ablası evde vermiş ateş düşürücü, ama illa gidecekler gösteriye...

Bastıran yağmura inat, korunaklı giydirdik kuzuları çıktık yola... Yol boyu sarmaş dolaş oturdular... Öpüşüp koklaştılar, birbirlerine bildikleri şarkıları söyleyip artislik yaptılar...

Cemal Reşit Rey'e geldik... Büfe'den 2 kek, 2 su, 1 çay derken, sen kaşla göz arasında Zeyno karton çay bardağını almaya çalıştı (herhalde boş sandı) ve bütün çay üstüne alabora oldu, yüzü-vücudu her yeri yandı :((( Çayın bir kısmı da Eda'ya geldi ama o ucuz atlattı... Bulduğumuz tüm soğuk kompresleri uyguladık, orada olan bir çocuk doktoru koştu geldi, bir de yanık uzmanı bir doktor varmış şansımıza ( şu şansızlık içinde bile bir şans kelimesi buldum yaaa), korkmayın 1. Derece yanık, silverdin veya bepanthen pomat kullanacaksınız dedi. Daha bizi 10 dakika önce bırakmış olan İlker'i aradık, hemen gelip bizi aldı... O ana kadar kucağımda salinleşmiş olan Zeyno, babasını görür görmez bir kez daha yıktı ortalığı .... Sonra da yolda önce Caca'yı sonra Cemal dedesini arayıp olanları anlattı...

Ben tam ders aldı, bir daha sıcak birşeyi ellemez felan diyordum ki, bombayı patlattı; bir daha konsere gitmeyecekmiş :)))


Bu photoyu kazadan 4 gün sonra çektim, unutulmasınlar arasında yerini alsın dedim ... Şuanda sadece yüzünde kaldı lekeler. Umarım birşey kalmayacak...

Ateşli piliç yine sahnelerde...

En son 10 Mayısta hastalandığında bu yılın son hastalığı olur herhalde demiştim, ama 17 haziran akşamı Zeynoş yine ateşlendi:((
Hem de tam anjiyo olan Mehmet eniştemizi ziyaret etmek için hastaneye giderken, yolda... Tabi hastaneye varır varmaz soluğu acilde aldık... Ateş olmuş 38 derece :(( ama keyfi yerinde...
Acildeki doktor boğaz enfeksiyonu, antibiyotik başlamazsanız geçmez dedi, ama inanmadık :( başlamadık...dün gün boyu ateş devam edince Zekai beyi aradık, süründürmeyin çocuğu verin antibiyotiği deyince, dün augmentin başladık akşam... Dün okula gidemedi, bugün de öyle, yarın da büyük bir ihtimal gidemez :(( yani okul sezonunu kapatmış olduk hastalıkla... Neyse okul sezonu ile birlikte, hastalık sezonunu da kapatırız inşallah... Şu yazı bir türlü getiremedik :((





18 Haziran 2014 Çarşamba

Gösteri güzeli...

Dün ilk gururumuzu, ilk mezuniyetimizi yaşadık :))

Geçen yıl Ağustos ayında ağlayarak başladığı, beni 2 hafta o küçücük taburelerde oturttuğu kreşinin ilk yılı bitti...

Nasıl geçti koskoca 1 yıl, bazen hiç beklemediğimiz anda hasta oldu, haftalarca gidemedi, bazen en soğuk en karlı günlere inat, yolunu tuttu kreşinin...

Evde ağzına sürmediği yemekleri orada yedi, paylaşmayı öğrendi, her hafta okula oyuncak ve kitap günlerinde götürdüğü oyuncak ve kitaplarını aldı eve getirdi, malına sahip çıkmayı öğrendi...

Her hafta Cuma günü yaptıkları mutfak etkinlikleri ile anasına taş çıkartan, kurabiyeler, muffinler, hatta turşular yaptı :)))

Her ay bir sürü değişik şarkı öğrendi, yazıık yavrum ingilizce konusundaki yetersizliğinden mecalini bize anlatamadı :)))

Sınıfındaki arkadaşları yetmedi, hayali arkadaşlar yarattı( josephine), sonra kendi kendine hayali arkadaşını kaybetti...

Emziği bıraktı :))))

Ayakkabılarını ve montunu kendisi giymeyi öğrendi, hatta bu KENDİM krizleri öyle bir noktaya geldi ki bazen çıldırttı :)))

Okula her sabah mutlu gitti, ama yine de onu almaya gittiğimiz her akşam gözlerinin en derininden gülerek özlemle karşıladı bizi...






15 Haziran 2014 Pazar

Uyku kaynatması


Akşam saat 9'u geçti mi uyku kaynatma seansları başlıyor, tüm şirinliğiyle yapmadığını bırakmıyor, saat 10'u geçince annenin sinirler bozuluyor, uykusu iyice başına vuran Zeyno, uyumamak için daha da hırçınlaşıyor, uykusuzluktan ne yapacağını bilmiyor...

Uzun bir süre tuvalette oturuyor, çünkü biliyor ne kadar tuvalete yapmasını istediğimizi, bekliyelim belki kakamda vardır diyor-kesinlikle yok oysaki-, sonra süt istiyor, sütünü kendi yapmak istiyor, su istiyor, suyu birlikte koymak istiyor, biberonda olan su bardakta olmadığı için,bardakta olan su biberonda olmadığı için istenmiyor, buarada boğuşmaktan terliyor, üstü değişiyor :(

Dün uyuması saat 11'i geçmişti, önce yerde halının üstünde yatıcam diye saçmaladı, sonra yaptığının gereksiz bir hareket olduğunu anlayıp, yatağına çıktı, 'bak anne yatağımda yatıyorum, zaten çocuklar yatağında yatar, zaten ben seni hiç üzmem ki' diye tüm şirinlikleri yaptı...




Kız-erkek farkı :)))


Dün akşamüstü hava bozunca Kanyon'a gittik, Zeynoş en sevdiği oyun parkına gitti, yarım saat oynadı, sonra kütüphaneye gidelim dedi:))) (kütüphane=D&R)

Oyun parkının hemen karşısındaki bu jetonla çalışan oyuncak Prenses arabası Zeyno'nun en sevdiklerinden...

Bir arkadaş buldu kendine, adı Rüzgar birlikte bindiler, hem de aynı yaştalarmış...

Aralarındaki diyalog:

Zeyno: aaaaa Rüzgar bu pamuk prenses, bu eve(şato oluyor) doğru gidiyorlarmış, gördün mü?
Rüzgar: yıldızlar var yukarıda
Zeyno: evde parti varmış, bak onlar dans ediyorlarmış
Rüzgar:at, dıgıdık gitmiş

Yaaa bir kızın ilgi alanı ve bir erkeğin ilgi alanı daha 3 yaşında bu kadar mı birbirine benzemez, biri atlara-yıldızlara takmış kafayı, biri şatolardan- danslardan bahsediyor :)))


Kolyelendik...



Kolyelerime sulanıp duruyordu, ondan kıymetli değil ama hem ağır hem de kaç oldu kopardığı artık...
Sonunda Claries'e attım kapağı, cheescake'li bu kolyeyi seçtim ona... Bayıldı bayıldı....

Ama anası kılıklı imitasyon mal dokunuyor herhalde, 1 saat sonra kaşınmaya başladı... Neyse Caca ve Cemal dedesine duyurulur, boynuna gerdanlıklar dizilmeye başlansın artık :))))



14 Haziran 2014 Cumartesi

Acı lolipop...

Bugün doktor kontrolümüz vardı, bebeğe bakıldı, gayet sağlıklıymış çok şükür, sonra birde TSH için kan verdim, kanı verirken Zeyno'da beni izlesin, aslında korkulacak hiçbirşey olmadığını anlasın dedim... Tabi kendi kan verme zamanında eminim yine ortalığı birbirine katacaktır :)))

Kanı ben verdim ama ikimizin de koluna bant taktılar, sonra da Zeyno'ya lolipop verdiler.

Zeyno: baba bu acı mı?
Babası: evet kızım
Zeyno: al o zaman sen ye, bu babalar için

neredeyse 3 yaşına giriyor ama paketlenmiş her türlü üründen maksimum koruyoruz kuzuyu, bakalım daha ne kadar bu büyülü dünyadan uzak tutabilieceğiz onu :)))


12 Haziran 2014 Perşembe

Uykuyu kaynatan Zeyno :))

Bu akşam yatak muhabbetleri;

Zeyno, Cailou ile konuşuyor, güzel Cailou canım Cailou, hadi uyku saati, şimdi uyuyoruz, üzme beni :)))) ( her akşam annesi bu cümleleri Zeyno'ya kuruyor) ;))))


Yatağa yatıyor, uykuyu kaynatmaya çalışıyor

Zeyno: annecim sen benim güzel annemsin, ben şarkı öğrendim, söyliyim mi :))
Annesi: söyle kızım
Zeyno: benim annem güzel annem, bana ninni söylermişşşşş, aaaaaaa anne sen bana ninni söylemedin
Annesi: tamam kızım söyliyim, uyusunda büyüsün, ninniiiiiiii
Zeyno: anneee söylemeeeee, ben şarkı söylüyorum, şimdi benim sırammmmm


Not: saat 10:00 oldu hala uyumadı, sabahları da resmen uyanmıyor, gözü kapalı halde giydiriyorum, evde 1 tane yumurta yiyip okula gidiyordu, şimdi onu da bıraktı, okulda yiyorum diyor, okulda ne yiyor bilmiyorum, ben o kahvaltı listesine bakınca Zeyno hiçbirini yemez gibi geliyor, ama hem kendisi yiyorum diyorum, hem öğretmeni yiyor diyor, çocuğumu gerçekten tanımıyorum ben galiba :)))


11 Haziran 2014 Çarşamba

Meğer ben...

Nil Karaibrahimgil oğlu Aziz Arif için yazmış bu satırları, ben en beğendiklerimi aldım içinden, unutulmasınlar köşesinde yerini bulsunlar diye...

Meğer ben suymuşum. İçimdeki akvaryumda bir insan büyüyebilirmiş.

Meğer ben aklım değilmişim sadece, kalbim de değilmişim, bir bedenmişim ben. Ikınıp bir canlıyı hayatla buluşturabilecek basit bir beden.

Meğer ben kadınmışım. Kadın gibi bir kadın. Çocuk gibi bir kadın değil sadece.

Meğer tek aşk, şarkılardaki değilmiş. Başka bir aşk varmış yavruya duyulan. Kalbe doğumla dolan. Kaynağından gözyaşlarıyla fışkıran.

Meğer beslemeye muktedirmişim. Sütmüşüm ben, ilaçmışım, balmışım.

Meğer kokum birine cennetmiş, sığınakmış, yuvaymış.

Meğer uykusuzluk da güzel olabilirmiş. Hatta fazla uyku hasret yaparmış, yavrunla arana girermiş.

Meğer her şey yeniden başlarmış. Eski olan her şey bir anda eskirmiş.

Meğer ben bir matruşkaymışım. İçimden bir küçüğüm çıkarmış.

Meğer geceyle gündüz palavraymış. Hepsi şimdiymiş. O uyumayınca uyku da neymiş. Uykun gelmezmiş. Zaman güneşin uydurmasıymış.

Meğer annem beni bundan merak edermiş, arayıp sorarmış, dayanamaz gelirmiş, başımdan eksik olmazmış, deli gibi severmiş.

Meğer minik bir yavrunun gözlerinde kainatın sırrı gizliymiş. Bakıp çözülmezmiş sadece dalıp gidilirmiş.

Meğer avuçlarım onun elleri için kılıfmış.

Meğer kollarım onun ilk eviymiş.

Meğer sesim ona müzikmiş, hikâyeymiş, ninniymiş.

Meğer dualar gerçek olurmuş.

Meğer kalbim artık onun kalbiymiş. Onda atacakmış.

Meğer büyümenin, öğrenmenin, çoğalmanın, yenilenmenin sonu yokmuş.

Meğer yeryüzünde cennet varmış.

Meğer mutluluk gözyaşları varmış.

Meğer biri uyurken yapacak şeyinin kalmadığı, aklına bir şeyin gelmediği olurmuş.

Meğer sevginin sonu yokmuş.




10 Haziran 2014 Salı

Hayat bana mı zor ben mi abartıyorum acaba :(

Hani böyle 1. Sınıfta okurken en zor dersler sende zannedersin, ve sonra son Sınıfa geldiğinde aslında ne kadar basit olduklarını anlayıp geri dönmek istersin ama iş işten geçmiştir artık, veya işe ilk girdiğin günler müdürlerinin sana verdiği işler ofisin en ağır en zor işleri gelir, yaptığın araştırmaları cevabı en olmayan sorular zannedersin, ta ki müdür olup aslında asistanken ne kadar kolay işlerle uğraştığını anlayana kadar....

İlk hamileliğimi düşünüyorum da, eve gelirken marketten 2 kilo meyve alıp taşımazdım, hatta o kadar ki bilgisayarımı taşımak zor oluyor diye çekçekli çanta almıştım, akşamları klasik müzik dinlemeyince çok önemli bir görevi yapmamış hissederdim kendimi...İlker benimşe hamilelik kurslarına gelmiyor diye, ona küserdim, adam şimdi evde bile yok :(

Hayatta herşeye şükretmek gerekir yoksa Allah bugününü mumla aratır insanın bilirim, ama gerçekten zor bir hamilelik geçiriyorum, Zeyno'dan çok çok farklı hem de, acaba bu yaşadığım stres dolu süreç bebeğin karakterine yansıyacak mı diye çok korkuyorum, bir de ona üzülüyorum, her gece karnımda orkestra var gibi vurup duruyor,  ben burdayım kendine gel diye hatırlatıyor....

İki çocukla hayat nasıl olacak gerçekten çok ama çok korkuyorum ve günler sürüp giderken 29. Haftayı bitiriyorum bile, inanamıyorum bu zaman ne ara geldi geçti böyle :((

9 Haziran 2014 Pazartesi

Arkadaşı Yakup...

Zeynoş bugün kendine bir arkadaş edinmiş adı Yakup :))) Ama gerçek arkadaş mı hayali mi onu anlamadık :))

Okuldan geldiğinden beri teyzesine bu akşam arkadaşım Yakup bize gelecek diyormuş, artık teyzesi dayanamamış, beni aradılar, siz akşam misafir mi bekliyorsunuz, hazırlık yapayım mı diye :)))

Telefonda bana da söyledi, onun arkadaşı  varmış Yakup, bize gelecekmiş :))
Teyzesi yemek yapıyormuş, yapma ben Yakup gelince yiycem diyormuş, aklıma gelmiyor değil acaba bu Zeyno yemek yememek için mi hayali bir arkadaş yaratıp onun gelmesini bekliyor :)))

Yok artık, bunu düşünecek kadar zeki bir çocuk olamaz herhalde :)), eğer öyleyse de yedirmem yemek bu zekanın önünde şapka çıkarırım :)))


Ateşli piliç sahnelerde :(

Cuma okuldan gelince 2 kuru öksürükle başladı herşey, cumartesi tüm gün iyiydi, akşam Alper amcasına doya doya geçirdiği 1 günden sonra,gece ateş 40'ı gördü, sabahı sabah ettik, sonra ateş gitti ....

Pazar tüm günü gayet iyi geçirdikten sonra akşam öksürükler arttı, geceyi öksürmekten uyumayarak geçirdi, sabah nezleyle uyandı, okula felan gidemedi, akşama kadar nezle ve öksürükle birlikte ama gayet normal bir gün geçirmiş,akşam. Amerikadan gelen yolunu hasretle bekleriğimiz Berker amcamızı görmeye Sarıyere gelirken yplda dayanamdı, 6'da uyudu ve akşam uykusuna yatmış oldu...

Neyse nezle grip dinlenmekle geçer diye uyandırmadım, yarın inşallah daha güzel bir sabaha uyanırız, bu da bu yıl son hastalığı olarak kayıtlara geçer inşallah...

5 Haziran 2014 Perşembe

Uzaylı Zekiye


Saçları artık epey uzadı, örülebiliyor bile, ama tabi örebilmek için öce tarayabilmek gerekiyor.

Taramayı başarabildiğimiz nadir günlerde derli toplu toplayıp, örebiliyoruz bile...
Şu haliyle uzaylı Zekiye'ye benzemiyor mu yaaa :))

Kuzenler birarada

Geçen hafta sonu birden bire kuzenler akşamı yapmaya karar verdik, tüm amca çocukları müsait olunca Etiler'de Kolcuoğlu'nda buluşuldu...


Bir şişe şurubu mideye indiirip, 24 saat yoğun bakımda kalan Bora'nın halsizliği dışında hepimiz çok iyiydik, eeee Boracıkta ne kadar yorgun olsa da oyun parkının cazibesine dayanamadı tabi...


Zeynoyla çok seviyorlar birbirlerini, koruyup kolluyorlar, Bora yanına oturmak isteyen çocuklara, orası kardeşimin yeri diyor, kaldırıyor, Zeyno elindeki 1 liralık jetonla hangi oyuncağa binsek diye Bora'ya soruyor :)))



Not: buarada 1 lira para verip oynatılan arabalar, bunlar bindi 1 lirayı attı ve bozuldu, ama durmadı, hatta tam tersine hiç durmadan çalıştı :)), bunlar içindeyken bozulmuş olduğu için bunlar da inmedi içinden, oynadı durdu, Bora sonunda pes etti, Zeynoyu arabadan zor indirip evin yolunu tuttuk, zaten ertesi günde Cemal dedesine doğumgünü hediye siparişini verdi, kırmızı akülü araba istiyormuş, nereye koyacaksak :))))




Foto manyağı :))



Kız milleti kamerayı gördü mü dayanamazmış, insan oğlu bir fotoğraf gördüğünde önce kendim nasıl çıktım acaba diye bakarmış, eeeee bu durumda tüm dünyayı kendi etrafında dönüyor zanneden Zeybo'nun da kameralara oynaması normal değil mi :)))


Akıl küpü

Zeyno’ya dair en övündüğüm işlerden biriydi, daha 40 günlükten beri kendi yatağında uyuması ama son zamanlarda gerek emziği bırakmış olmaktan, gerekse annenin büyüyen göbeğinin kıskançlığından ve tabi en önemlisi haftanın bir-iki günü yurtdışında olan babasının evde olduğu akşamlar yelkenleri suya indirmesinden, yüz buldu kuzu, zaman zaman bizimle yatıyor… yani bizimle değil babasıyla, çünkü ben kuş uykusunda uyuyabilen Cucu, Zeyno her döndüğünde uyandığım için, baba-kızı rahatsız etmemek, tası tarağı toplayıp salona gidiyorum. :(

Bu hafta Sarıyer’deyiz babamız yurtdışında olduğu için… Zeyno benim onunla uyumakla ilgili kati kuralımı bildiği için, benden yüz bulamayacağının farkında olarak Pazartesi günü akşam giydi pijamalarını… Zeyno hadi yatağına dememle birlikte, kendini bizim yatağa attı, ve hemen arkasına döndü, bana da komutu verdi, “sen de gel bakayım şöyle arkamdan sarılacaksın bak böyle, babam gibi" :)))

Ben gülmeye başlayınca da, yelkenler suya inmiş oldu, uyuduk analı kızlı beraber

Zeyno, sen adamı sulu götürür, susuz getirirsin yemin ederim 



İngilizce konuşabilen Zeyno :))

Malum Zeyno’nun kelimeleri yan yana getirerek, kurduğu ilk cümle “ayağıma kabuk geldi” olmuştu. İstinyepark’ın otopark’ındaydık, resmen şoka girmiştik, ayakkabısının içini gösterip, ayağıma kabuk geldi dediğinde. Yani, bu “anne gel”, “baba git” gibi cümlelerden bile daha önceydi  zaten cümle kurmadan önce, kullandığı ilk anlamlı kelime de “doydum” olmuştu, benim iştahsız kızıma yakışır bir kelimeydi :)

Gel gelelim Zeyno 1 yıldır, Filipinli bir öğretmeninin olduğu kreşe gidiyor, tüm günleri İngilizce geçiyor, ama anlamsız şarkı sözleri dışında ortada tık yok, tabi daha ilk hafta öğrendiği “come in”, “good morning” gibi kelimeleri saymazsak.

Dün akşam sofrada otururken, Zeyno’dan İngilizce cümle bombaları geldi arka arkaya, malum Alper Amerika’dan geldi ya, o yabancılık çekmesin diye ,kızım bir Amerika’lı gibi davranıyor.

Zeyno: “Alper is here today?”

Zeyno: Yessss

Zeyno: “Baba is here today?”

Zeyno: Noooo

Zeyno: “Zeyno is here today?”

Zeyno: “Here, I am”:))

Yani hepsi o kadar anlamlıydı ki, resmen şoka girdik

Birde şekilleri öğrenmişler, kare, dikdörtgen, triangle (üçgen değil dikkatinizi çekerim triangle):))