25 Ocak 2013 Cuma

Herkesin bir Ceren’i mutlaka olmalı…

Ceren geldi hoş geldi, eve düzen geldi Benim domestik teyze kızım Ceren’i misafir ediyoruz 1 haftadır malum. Ben evleneli 4 yıl oldu, hiç bu kadar aktif mutfak kullanımımız olmamıştı şimdiye kadar…:)

Çocuk gelişimi mezunu alıp, çalışmaktan haz etmeyen kuzenime Zeyno deli oldu resmen, bir haftadır “cece” diye geziyor peşinden… Ceren’de sabahın 7’sinden akşamın 8’ine ayakta peşinde dolaşıyor kuzunun… Üstelik akşam eve geldiğimizde, Zeynep’in yemeği yedirilmiş , bizim için çorbası, ana yemeği ,salatası, pilavı ile akşam sofrası hazırlanmış oluyor. Yemek yiyip uyutuyorum kuzuyu, geçiyorum salona, pasta börek ikramı başlıyor bu sefer, çikolatalı tarçınlı şu keki yaptım, hamur fazla geldi, içine portakal koydum şu keki de yaptım, poğaça yaptım, kurabiye yaptım diye… Biz ilker’le ağzımız açık bakıyoruz böyle… Yahu 1 haftada 1+1 (yani 2) kilo un aldım, evlendiğimden beri o saklama kabındaki un senede 2 kere ancak yenilenmiştir. Tabi, İlker’in “evin hanımı ne işler yapmalıdır” konuları ile ilgili bildiği bütün doğrular yıkılmış durumda, Ceren’i gördükten sonra ;)

Dün eve temizlik için gelen Aysel hanım, Ceren’e kız kardeşin mi Cansu hanım senin demiş. Yok demiş Ceren, teyze kızım o benim… kadın şaşırmış, eee ne diye bu kadar kendini yoruyorsun o zaman diye ;) akşam eve geldim bana diyor ki Aysel hanım, kızın canı çıktı valla, akşam o yatsın, sen ona hizmet et ;)

Ceren’in bu domestik halleri Zeynep’e bile yansıdı. Zeyno gidiyor banyoya, tuvalet kağıdı koparıyor geliyor. Kendinden geçmişçesine her yeri silip duruyor koltukların üzerini, yerleri, TV’yi… Artık çocuk gün boyu ne görüyorsa Ceren’den:)

İlker’le yalvarıyoruz, gitme bizi bırakma diye… reddedemeyeceği maaşlar teklif ediyoruz, Zeyno’ya bakıcılık yapsın, bize analık yapsın diye, kabul etmiyor

Cavis ile Zeyno bölüm 1

Valizimizi hazırladık koyduk kapının önüne, kuzu anneannesi ile tatile çıkıyor

Anneanne torun hasret giderecekler 2 hafta ,biz hafta sonları katılacağız onlara… Annem yolunu yapmaya çalışıyor şimdiden yaz boyu alıp Alanya’ya yazlığa götürücem diye. Bakalım eğer bu sınavı başarı ile verirlerse, yaz tatili için vizeyi kapmış olacak Caviş ve Zeyno geçen yaz o yürüyemez haliyle bile emekleye emekleye kendini sulara atıp durmuştu, bu sene evden koşarak denize kaçar diyorum, ama dinletemiyorum

Bakalım anneanne torun ne yapacaklar biz olmadan 5 gün izleyip göreceğiz hep birlikte…

Ben anneme Zeyno dayanamaz çok özler bizi diyorum, dayanamayanın kim olacağını göreceğiz :)

21 Ocak 2013 Pazartesi

Gitti Zeynep geldi Kamil abi...

Ben bu işe nasıl evet dedim, İlker'in beni gaza getirmesine nasıl izin verdim hala bilmiyorum...

Aylardır ama aylardır kestirelim saçlarını kuzunun diyor, ama ısrarla hayır diyorum... Ama kuzu da evet dedirtmek için elinden geleni yapıyor, saçlarını taratmıyor, toka taktırmıyor, kurutturmuyor, geceleri kan ter içinde kalıyor üzerini değiştirmeye çalışırken uyanıyor, vs vs...

Haftasonu sevgili Yamanlara gidip çinçin mahallesinden yeni transfer ettikleri çocukları Efe'yi gördük :)) Onlarda tuz biber oldu yaramıza resmen, önce kestirmek istemedi Efe ama şimdi pek rahat etti yeni saçları ile felan dedi. Bir de hesap yaptık Dudu teyze ile en erken dogumgününe daha 2 ay var diye, aldık adresi Yaman'lardan soluğu aldık Palladium'da bal kids çocuk kuaföründe...

Efe çok korkmuş ortalığı birbirine katmış, ama 3 dakikada halletmişler tüm kafayı.

Zeyno ise ne korkması içeri girdi bir mutlu mutlu, bir tek nazı bana oldu, benim kucağımda oturmak istedi koltuğa, oturduk kucak kucağa, hem oynadık hem kısalttırdık kuzunun saçlarını makasla, o ana kadar herşey kontrolüm altındaydı... Sonra adam birden bu kadar kısaltmışken makine ile girelim, saçlar kökten güçlü uzasın dedi... Bebeklik saçı çok güçsüz ve kalitesiz olur, bir kez kazıtılırsa sonra kuvvetlenir dedi... Ahhh ben nasıl inandım nasıl dinledim... Gitti Zeynep geldi Kamil abi...

akıllı uslu kuzum benim, gık bile demedi, zaten kendime söz vermiştim, gık dese kaldırırım hemen diye ...

makasla kesilirken herşey kontrol altındaydı...

sonra birden çıktı ortaya makine... adam 12 numara ile girdi saçlarına... ama kuzu da bir mutlu mutlu... adama poz veriyor, yanına felan dönüyor adam rahat kessin diye... ben yeter diyorum, adam devam ediyor, en son 9 numarayı getirin dedi, yeter artık diye attım kendimi koltuktan :)

ve sonuç... Gitti Zeynep geldi Kamil abi... İlker aynı Alper'e benzedi diyor,,, Bakalım Alper amca benzetecek mi kendine...
Kuzunun da kepçe kulakları çıktı ortaya, her yanı babasına çekmiş, bir kulakları bana... Çekmez olasıca :)
Ahh benim bonus kızım... vah benim kuzucum...

5-6 ay göremezsiniz bizi beresiz sokaklarda...

17 Ocak 2013 Perşembe

Emzikli kokoş...

Buara nedendir bilinmez Zeynonun en sevdiği aksesuarı güneş gözlüğü.

Hani yaz günü olsa, bizde gördü heveslendi desem o da değil, nereden bu merak bilmiyorum...

Fotoğraf gerçekten yorumsuz, ne yazsam bilemiyorum :)



13 Ocak 2013 Pazar

Geçmeyen öksürük

Zitromax antibiyotik bugün bitti nihayet, öksürük şurubu levopront ise 2 gün önce bitmişti ama geçmedi kuzunun öksürüğü...

Bu sabah bir de öğrendik ki edişko bronşit olmuş, dün hastaneye götürmüşler, 2 saat buhar vermişler kuzuya şimdide 3 ayrı ilacı varmış, bulaşıcıymış dedi Mehmet telefonda, bir hafta görüşemeyeceğiz, ama beni aldı bir panik, ya Zeyno da bronşit olduysa diye... Hemen aradım Zekai beyi, ventolin başlayalım günde 2,5cc ve 3 öğün dedi, eğer pazartesi hafifleme olmazsa ve salı gününe geçmez ise salı günü görüşelim dedi...

Bir de Ayda ile konuştuk, akşamdan göğsüne bal ve zeytinyağı sür peçete ile göğsünü kapat, sabaha hem yumuşacık oluyor hem de 1-2 güne öksürük kalmıyor dedi, hemen yaptım bu gece... Bakalım inşallah birşeyi kalmaz sabaha...

Okuuuuuu

10 kelimelik dağarcığı var Zeynonun ama en güzel sözcüklerinden biri "okuuu".

Elimden tutuyor götürüyor odasına, kitaplığını işaret ediyor, alıyorum kucağıma, her seferinde en az 2 kitap seçiyor kendine... Başlıyoruz okumaya...

Bugün babası çişe oturtmuş kuzuyu, elinde de kitap varmış, hemen atlamış babasının elindeki kitaba kuzu "mer mer mer" demiş( "ver ver ver" demek oluyor bu) :)

Çocuğum bir anını boş geçirmiyor, tuvalette bile okuyor....40 bin kere maşallah...

Eyy Arjantinli Alper amca, haklısın bu çocuk aynı sen :)



11 Ocak 2013 Cuma

3. havale anısına...


Zeynep’in 3. havalesinde, Berlin’de hastanede yattığımız 2. Gece odada otururken, başladım hislerimi yazmaya, aynen aktarıyorum ne yazdıysam… bir daha böyle satırlar yazmamak dileğiyle…

01.01.2013 Almanya saati ile 22:40, Türkiye saati ile 23:40

Bu satırları DRK Kliniken Berlin Westend hastanesinden yazıyorum.

2012’yi böyle bitireceğimiz, 2013’ün ilk gününe böyle gireceğimiz, Berlin’de 2 gece hastanede misafir olacağımız, dilini bilmediğim bu insanlar kızıma acaba neler yapıyorlar/yapmıyorlar diye panik olacağımız hiç ama hiç aklıma gelmezdi. Ne güzel hayaller ile gelmiştik oysaki Berlin’e, ne güzel geçiyordu günlerimiz… Ne güzel bir yılbaşı akşamı hayal etmiştik… Kısmet değilmiş…

Dün sabah uyandığımda acaba Zeyno’nun burnu biraz tıkalı mı diye İlker’e sormamla başladı her şey. Gün boyu evdeydi kuzu. 31 Aralık’ta mağazalar saat 2’ye kadar açık olduğu için ben, İlker ve Cem Kudam’a gidip güzel güzel gezdik, bir dünya alış veriş yaptık. Ben yine kendime bir çöp almadan, ama Zeyno’ya +30 kg’lık bir valiz yapmış olarak dönüyorum buradan.

Akşam saat 17:30 sularında ya ateşi var sanki kuzunun diye hissettim, bir ölçtük ateş 37.7 (doktorumuz ile belirlediğimiz ateş sınırı 37.5 olduğu için), hemen Ibufen’i verdik, ama 15 dakika sonra 38.3 oldu ateş, fitil de verdim. Sonra ateş düştü, kuzu 8 civarında yattı uyudu. Saat 9’da ağlayarak uyandı, biz tam Nurcan annemler ile skype’da yeni yıllarımızı kutluyorduk.  Ateşini ölçtüğümde 38.3 olduğunu gördüm.  Ancak sorun Zeyno küçük küçük kasılmalara başladı. Allah’ım dedim, yine havale geçirecek. Hemen apar topar geldik hastaneye. (yanımda Diazem olmadığı için, kendimi öldürmek istediğim bir andı bu).
Durumumuzu “Kırmızı” (emergency level: red) noktada görmedikleri için önce 15 dakika süren kayıt işlemine tabi tutulduk, Avrupa Birliği vatandaşı olmadığımız ve sigortamız burada geçerli olmadığı için üstüne bir de 150 Euro para ödedik.

Sonunda içeri girebildiğimizde ateş 39 civarlarındaydı. Genç bir pretisyen hekime tam 3 kez hikayemizi anlattım. Zeynep, titriyor, kasılıyor, bir şey yap diye ben adama bağırıyorum, ama adam ben şuanda onu izliyorum, sorun yok diyor. Beni sakinleştirmeye çalışıyor, anne olduğun için çok paniksin sen, bunlar normal şeyler, ateş yükseldiği için titriyor ve kasılıyor, havale geçirmeyecek korkma deyip duruyor. Ben diyorum geçirecek, o diyor hayır geçirmeyecek.

Buarada Zeyno kilitlendi, aval aval bakmaya başladı sabit bir noktaya, ben çığlık kıyamet, normal değil, ne olur bir şeyler yapın diye ağlıyorum. Çocuk nörologu geldi, aldı eline bir tokmak, sağına soluna vuruyor, gözlerine ışık tutuyor Zeynep’in, tepki yok.  Ben kafayı çizmek üzereyim, saat 22’de hastaneye girdik, saat 23:30 hala tedavi yok. Doktor izliyoruz diyor başka bir şey demiyor.  Ben havale geçirecek diyorum, ben doktorum sakin ol diyor adam… En sonunda saat 23:30’da havaleyi geçirdi Zeynep, babasının kollarında… ben o esnada odanın dışında Türkiye’deki doktorumuz Zekai Bey ile konuşuyordum. Annemin çığlıklarına odaya koştum, Zeynep babasının kollarında ve mosmor, gözleri, ağzı burnu kulakları mor, mosmor… 
Kapının eşiğinde öylece kalakaldım… Hemen önce diazemi yaptılar sonrada fitil verdiler ateşini düşürmek için… Diazem’den sonra, titreyerek geri geldi kuzu…

Ben doktoru öldürmemek için zor tuttum kendimi… Söyledim sana havale geçirecek dedim diyorum, ama ilgilenmiyor adam benimle… bizi odaya aldılar…. Kanun gereği havale geçirmiş bir çocuk 48 saatten önce taburcu olamıyormuş hastaneden.  Tek kişilik oda olmadığı için 2 kişilik bir odaya aldılar bizi. Sadece ben kalabiliyorum yanında, İlker odada bile duramıyor… Dışarıda kapının önünde sandalyede… Yanımızdaki genç kıza (13-14 yaşlarında), neyin var diye sorduk (hani bulaşıcı bir hastalığı felan vardır korkusuyla), söylemek istemiyorum size dedi J (doktorundan hastasına herkes rahatsız bu memlekette)

DRK kliniğinin 6B katında, 15 numaralı odada kalıyoruz. Hastane garip bir yer. Yılbaşı diye herkes izinli, pratisyen hekimden başka hekim yok. Belki EGG çekmemiz lazım diyorlar. Peki diyoruz çekin hemen. Şuanda doktoru yok, 02 Ocak’ta diyor. Bizim durumumuz“Kırmızı” olmadığı için bizim için gelemezmiş doktor.

Bir tek kan aldılar, ama kan değerleri normal çıktı. Hatta CRP ve lökosit bile sınırlar içinde. Sadece şekeri çok yüksek, ama o da normal, yaşadığı panik yüzünden, şeker tavan yaptı haliyle.
Herkes inanılmaz ilgisiz, hemşireler İngilizce bilmiyor. Odaya geliyor, “temparatura” diyor (ateş ölç demek oluyor sanırım kısaca), sen alıp ateş ölçeri eline popodan ateşine bakıyorsun (başka yerden kabul etmiyorlar kesinlikle), sonra ateşi gösteriyorum kadına, eğer 38’in üzerindeyse gidiyor içeri, ateş düşürücü getiriyor, bunu ver diye bana uzatıyor, ben içiriyorum. Resmen dokunmuyor çocuğa…

Buradaki insanlar kadar ilginç olan bir başka insanda Türkiye’deki eski doktorumuz Acıbadem Maslak hastanesinin çocuk doktoru Çiğdem Yavrucu. Dün akşam Zeynep’i hastaneye getirdiğimizde önce Zekai beyi aradım, açmadı, sonrada Çiğdem hanımı aradım o panikle. Tabi ki o da açmadı. Sonra ikisine birden mesaj attım, “Zeynep havale geçiriyor, yurtdışındayım, acil beni arayın” diye. 10 dakika sürmedi, Zekai bey bizi geri aradı. Gece boyu 5 kez konuştuk adamla. Resmen yeni yıla benimle girdi adamcağız, hem de o da ailesiyle yeni yılı kutlamak için yurtdışında olmasına rağmen. Çiğdem hanım ise, sabah saat 10 sularında mesaj atmış “telefon yanımda değildi, şimdi gördüm mesajını, her şey halloldu di mi?” diye yazmış. Eyyy Acıbadem doktoru, Allah adamı sana muhtaç etmesin, ben ne diyim sana… İyi ki tanışmışız Zekai bey ile…

Şu yaşadığımıza gerçekten inanamıyorum, ne hayaller ile gelmiştik Berlin’e…  Bugün söz vermiştik Zeynep ve Nisha’yı hayvanat bahçesine götürecektik.

Nöbetçi hekim, sağ kulak ve boğazı biraz kırmızı dedi, muhtemelen soğuk algınlığı geçiriyor. Ama böyle ufacık bir soğuk algınlığında bile havale mi geçirecek bu kuzu böyle. Aslında kabahat Alman doktorun oldu, inanmadı bana adam, resmen inanmadı… Havaleyi geçirtti çocuğa… Türkiye’de olsak, doktorlar muhtemelen anlattığımız geçmişe inanır ve ateşini düşürürlerdi. Kuzu da geçirmezdi havaleyi…
İlker perişan oldu, annem babam perişan oldu, saat 11:30 oldu, ben yatıyorum artık… Yarın uzun ve yorucu bir gün olacak… Allah’ım yaşatma sen bize böyle acı günleri… 2013 yılında tek bir dileğim var, SAĞLIK, SAĞLIK,SAĞLIK…

Ps: ertesi gün, pratisyen hekim gelip kuzuyu muayene etti ve hastaneden çıkamazsınız dedi. Bir gün daha kalmalısınız dedi. Ancak biz Zekai bey ile görüştük ve Türkiye’ye dönmeye karar verdik. Kağıtları imzalayıp çıktık hastaneden. Uçağa binmeden önce 120 mg parasetemol, 50mg ibufen’i birlikte verdik, önlem olarak. .. Ayrıca Diazem’i de yanımıza aldık…. İlaçları içen ve 2 gündür yatakta yatmaktan bunalmış olan Zeyno, yol boyu enerji patlaması yaşadı… Hostesler ile birlikte geçirdi yolculuğu… Ben de kafayı koyduğum gibi uyudum, gözümü açtım Türkiye’deyiz J




made by love :)

Yorumsuz... Sadece sevgiyle yoğrulmuş...


Bilgisayar delisi

Her çocuk anne-babasının malına ortak olmak genleriyle kodlanarak doğmuştur, bundan eminim artık :)

Buaralar evde bilgisayar açmak yalan oldu... Açtığımız anda, Zeyno ne yapıyor olursa olsun, işi gücü bırakıyor ve koşup bilgisayar ile aramıza giriyor, deli gibi bütün tuşlara basıyor...

Bizim şirket eski bilgisayarları 200 TL'ye satmaya başlamış, ne yapsam alsam mı bir tane diye ciddi ciddi düşünüyorum :)


10 Ocak 2013 Perşembe

Gidene bye bye gelene hay hay :)

Hiç beklemediğimiz bir andı, bizi gerçekten çok şaşırttı.
sanki günler çuvala girmiş gibi, akşamın bir saatinde, bir telefon konuşmasıyla 10 dakikada 1 yıllık hukukumuzu bitirdi bakıcımız.
Almanya'ya gitmeden bir akşam önceydi, ben işten gelmiş, valiz hazırlama telaşındayken. Dönünce ne yapacağız endişeleri ile gittik Almanya'ya.
Döndüğümüzde 2 gün Nurcan annemde kalarak idare ettik.

En çok muhtarımız yardımcı oldu, maşallah iş ve işçi bulma kurumunu geçmiş kendisi, iş arayan ona gidip telefon bırakmış. Sonra büfe, eczane, site sosyal tesisi, tüm blokların güvenliklerini dolaştık.
Bir kaç saat sonra telefonlar yağmaya başladı resmen.
cumartesi günü tüm gün bakıcı görüşmeleri yaptık, pazar günü devam etti görüşmeler.

İçimize en çok Çiçek hanım sindi, adı gibi kendi de çiçek gibidir inşallah diye niyet edip anlaştık, Çİçek hanım salı gününden beri 7:30 da çalıyor kapımızı,akşama kadar Zeynoş ile güle oynaya geçiriyorlar günlerini,akşamları kapılarda uğurluyoruz kendisini.

Açıkçası çok endişe etmiştim Zeynep çok yadırgayacak, nasıl alışacak yeni birine diye, sonuçta alıştığı bir düzeni vardı, ama çok şaşırttı kuzu beni, hiç ama hiç yadırgamadı yeni teyzesini, canım benim şimdi öyle bir dönemdeki 2 gülücük verene kahkalarıyla cevap veriyor bizimkisi...

Çiçek'li günler bekliyor bizi...

Kışkış hastalık kışkış, yallah ateş yallah…


Bugün perişanlığımızın 4.günü… Zeyno, 4 gündür gündüz iyi, gece ateşli….

Ma-aile sabahı sabah ediyoruz.

Akşam öpüşüp koklaşıp uyuyoruz… Burnu dolu tabi kuzunun. Binbir naz niyazla, çoğunlukla ağlaya ağlaya burnunu temizliyoruz, ki gece rahat uyuyabilsin diye…

Sonra ne oluyor ise 11-12’den sonra oluyor. Ateş basıyor kuzuyu. Ateş 39-40’larda dans ediyor resmen…

Sonunda doktor Zekai amcamız, antibiyotik başlayalım dedi. Zitromax 200mg 5 ml’e başladık dün. 6 gün boyunca 2,5ml’lik ölçüde vereceğiz bunu.

Günde 3 kez iliadin burun spreyi kullanacağız ve 2 gündür kullandığımız levepront’a da 3 gün daha devam edeceğiz.

Bunun dışında ateş ile ilgili olarak da Calpol yerine Nolvalgin damla kullanalım dedi Zekai bey, çünkü önce Ibufen verip arkadasından ateş düşmeyince Calpol veriyoruz, ama ateş yine de çok uzun süre düşmüyor ve bizi çok korkutuyor.

Dolayısıyla ateşe dair yeni ajandamız şöyle olacakmış.

Ateş 37.5’in üzerinde olursa, önce hemen 2,5 (yani yarım ölçü) Ibufen şurup, 15-20 dakika sonra ateş düşmez yükselirse, 8 damla Nolvalgin damla, buna rağmen ateş 40’ı geçerse ayrıca paranox fitil. Havale anında diazem

Biz genelde 2. aşamada kalıyoruz. Şöyle ki, ben Ibufen’i veriyorum, sonra Zeyno uyanıksa, onu alıp hafif ılık bir duşa sokuyorum (kafasını yıkamadan), mest oluyor kuzu. Bol bol yıkıyorum, kollarını bacaklarını ovuyorum.

Sonra duştan çıkarıp, kafasına ıslak havlu koyuyorum, ayak ve el bileklerine de koymaya çalışıyorum ancak genelde koydurtmuyor. 15 dakika sonra ateş genelde buna rağmen hala yükselmiş olabiliyor. Bu durumda dünden beri Novalgin damlayı damlatıyoruz. Bundan sonra kesin düşüyor ateş. Ama sorun şu ki, 2-3 saat sonra yeniden yükseliyor, aynı döngü tekrar başlıyor. Bu durumda, uyumadan işe gelen anne-babayız 3 gündür. Resmen perişanları oynuyoruz. Her saat başına saati kurup uyanıyoruz ateşi ölçüyoruz. Sabah resmen yataktan sürünerek uyanıyorum. Bu arada ben de hastayım, gribim ve anormal derecede kuru bir öksürüğüm var, ancak bunu düşünemeyecek kadar Zeyno ile doluyum şuanda Ahh ahhhh, azıcık burnum akınca naz yapabildiğim günlerimi özledim :(

Berlin’in mutlu mesut gidişi ve apar topar dönüşü


Hem ailecek yeni yılı kutlamak, hem de çok sevdiğimiz yazlık komşularımızın torununun düğünü için Berlin’e gittik 26 Aralık’ta… Zeyno, dedesi ve anneannesi ile tam 1 hafta tatil yapacaktı. Cem dayısı ile dayanamayıp, son dakikada katıldı aramıza. Neşemize değecek yoktu.

Her günü yağmurlu olması beklenen Berlin, yüzümüze güldü, hiç yağmadı. Gezmemize izin verdi.

Gittiğimiz ilk akşam kına gecesi vardı. Orada böyle eğlenceler akşam erken saatlerde başlıyormuş. Valla erken başlayan kına gecesinin en çok tadını Zeyno çıkardı. Sahneden bir dakika inmedi, oynadı, oynadı, oynadı… Nisha resmen mest oldu Zeyno’ya. Ona çok güzel ablalık yaptı. Hiç bırakmadı onu.

Ahmet abi ve Berin abla, çok güzel ev sahipliği yaptılar bize. Hep beraber ailece orada kaldık.

Perşembe günü, sokakları gezmek için çıktık yollara, ama arabadan inip 500 metre yol yürüdükten sonra, annem Zeynep’i de alıp eve dönmeye karar verdi. Herkes eve döndü, biz İlker’le, 1,5 yıl sonra Zeyno’suz bir koca gün geçirdik birlikte, el ele… Bir baştan bir başa yürüdük Berlin’de neredeyse. Bradenburg kapısından başladık. Unter den linden’e gittik. Charlie Check pointte bir mola verip, televizyon kulesine ilerledik. Arada yeni yıl için kurulmuş pazarları gezdik, sıcacık kestaneler yedik.

Cumartesi günü düğünde, önce ben hastalandım birden bire. Hiçbirşeyim yokken, birden boğazım ağrımaya, ateşim çıkmaya başladı. Ancak düğünü tamamladık ve eve geldik. Ben yattım kalktım, kendime geldim. Boğazımın hafif acısından başka hiçbirşeyim yoktu.

Pazar gününün tamamını benim yüzümden evde geçirdik, ama herkese iyi oldu. Biraz dinlendik. Sonra akşamüstü çıkıp güzel bir yürüyüş yaptık ve İsveç’ten tanıdığımız Block House’da süper bir yemek yedik.

Pazartesi günü, yani 31.12.2012’de kuzu evden hiç çıkmadı. Akşama kadar oynayıp durdu, anneannesi ve dedesi ile. Akşam saat 6 gibi acaba ateşi mi var biraz diye bir baktık, 37.7, hemen Ibufen’i verdik. 15 dakika sonra ateşi 38 oldu. Bunun üzerine doktorumuz Zekai beyin söylediği gibi Calpol’ü de verdik. Sonra ateş düştü. Akşam pek neşesi yoktu kuzunun, 8 gibi uyudu.

Saat 9 gibi inlemelerine koştum odaya. Ateş olmuş, 38.3, hemen uyandırdım. Bir ilaç vermeden önce banyoya götürüp soydum, hafif suyun altına soktum, ancak titremeler, küçük küçük kasılmalar başladı yine. Havale geçirecek ve yanımızda diazem yok diye panik yaptık (diazemi yanımıza almadığımız için kendimi öldürecektim neredeyse). Hemen hastaneye gitmek üzere yola çıktık. Berlin’in en iyi hastanelerinden DRK ‘e gittik. (orada neler hissederek yaşadığımı uzun uzun gece kuzunun başında oturup beklediğim sandalyede yazdım, onları buraya yazacağım).

02. Ocak günü, hastaneden kendi rızamız ile ayrıldık. Bize kağıt imzalattılar, biz onay vermiyoruz siz çıkıyorsunuz diye. Doktorumuz ile konuşup, hem Ibufen hem Calpol verdik güvenlik olarak (ne olur ne olmaz, uçakta herhangi bir şey olmasın diye).

Çok şükür sorunsuz bir yolculuk yaşadık. Zeyno yol boyu hostes ablalarına yardım etti Ben günlerin uykusuzluğuna daha fazla dayanamayıp yol boyu uyudum.

Havale karnemize 1 havale daha yazdırdık… 2,5 ayda 3. Havaleyi geçirmiş oldu kuzu



















4 gün 4 gece yeni yıl kutlamaları Varan 2- Tosun Efe ve Çiroz Zeyno

Zeyno’nun 4. Gün 4 gecelik yeni yıl kutlamalarının ikincisi sevgili dostlarımız Yamanlar ile birlikteydi. Bu yıl geleneği bozmadık yine peynir fondü yaptık yeni yılda, ama bu sefer neyse ki hiçbir şeyi yakmadık

Kuzular artık tanıyorlar birbirlerini çok güzel oynuyorlar birlikte. Bizim kızımız biraz zilli, Efe’yi itip tepiyor arada bir. Efe’de kalıbına rağmen centilmenliği elden bırakmıyor, deliliğine veriyor Zeyno’nun. Ama çığlığı’da basıyor arada bir.

Hani kızlar babaya, erkekler anneye düşkün olur ya, Efe ile Duygu tamamlamışlar bunu, ama bizde Zeyno babasına değil bana düşkün, resmen inmiyor tepemden. Eskiden iyiydi hoştu, ancak şimdi 10 kilo olunca, benim belim kopma noktasında. Bu anneler neden bel fıtığı oluyor, gayet iyi anlıyorum.

Efe’cim ona orijinal mekanından Kopenhag’dan aldığım Lego’sunu çok sevdi. Bakalım parçalar severek oynayacak mı?

Dudu teyze de Zeynoş’a süper kokoş bir şapka ve eldiven takım almış. Kendi kızı olmayınca, Zeyno’yu süsleyip alıyor hevesini

Sevgili Yamanlar, sizin gibi dostlarımız olduğu için ne mutlu bize… yeni yılda da hep birlikte gülebilmek dileğiyle…





4 gün 4 gece yeni yıl kutlamaları Varan 1-Kankalar

Zeyno’nun yeni yıl kutlamaları bu sene yine geleneği bozmadı ve 4 gün 4 gece sürdü.
İlk kutlamamız, site komşularımız yani Zeyno’nun komşu kankaları ile birlikteydi. Daha geçen sene kucaklarımızdaydı kuzular, bu sene ise bir an bile yerlerinde durmadılar. Bizi masada oturtmadılar.

Sonunda bakıcılarımız sürekli bir araya gelin çığlıklarımıza dayanamayıp, son haftalarda kuzuları sürekli bir araya getirdiği için, birbirlerini yabancılama durumları da olmadı, gayet güzel oynadılar.

Annemin tarifi ile pişirdiğim et mükemmel olmuştu, en iştahsız Beren bile ayıla bayıla yedi eti, hatta öyle ki vefakar babası tükkan sahibi Apo, kendi etini az yedi, kalanı da paket yapıp eve götürdü, kuzum yarın da yesin diye

Kuzulara Kopenhag’dan aldığım “my first hard rock cafe” t-shirt’leri ile mükemmel oldu. Yazın t-shirtlerini giydirip, tekrar pozlarını çekeceğim.

Ece hediye getirdiği oyuncak ile yine en çok kendisi oynadı

Beroş’un hediyesinin çekici başa bela oldu, Zeynoş çekici televizyonda denemeye kalktı

Bir yılı daha devirdik hep birlikte… Kah güldük hep beraber, kah üzüldük birbirimizin dertlerine… Alışılamayan bakıcılar… Kaçan bakıcılar… Para derdine işi bırakıp giden bakıcılar… iştahsızlıklarımız…hastalıklarımız… ama en bolundan neşe ile huzur ile bitirdik yeni yılı…

2013 yılının yine hep beraber olması dileğiyle…









9 Ocak 2013 Çarşamba

4 gün 4 gece yeni yıl kutlamaları Varan 4-Aile


Zeyno’nun 4 gün 4 gece süren yeni yıl kutlamalarının Türkiye’deki son ayağı aile yemeği ile oldu. Şansa, teyzemiz de buradaydı. Hem de Berker amcamız iş dolayısıyla henüz Tanzanya’ya gitmemişti. Ma-aile çok güzel bir yemek yedik. Arjantindeki amcamız ne yazık ki yine katılamadı bize… Restorandan çıktık, 1 km ilerideki eve ulaşmadan Zeyno uyudu giti…

4 gün 4 gece yeni yıl kutlamaları Varan 3- Edişko ve Ali


Zeyno’nun 4 gün 4 gece süren yeni yıl kutlamalarının 3. Akşamı, kardeşlerimiz sevgili Baba’lar ve Babaoğullarıyla beraberdi.

Edişko artık tam bir abla, Zeyno ile bir güzel oynuyor. Onu bir güzel seviyor ki anlatamam. Baktı, ne yaparsa yapsın bu Zeyno denilen bücür şey bir yere gitmiyor, artık onu kabullenmeye karar verdi sonunda. Gelip gelip sarılıyor ona. Öpüyor, kokluyor. Çok seviyorum Zeyno’yu diyor sürekli. Bakalım, Ocak sonunda gelmesini dört gözle beklediğimiz Ali bebek gelince ne yapacak Zeyno ve Eda çok merak ediyorum.

Riske etmeyip yine annemin tarifi ile et yemeği pişirdim. Mehmet sürekli modalı et yemekleri pişirip duruyorsun diyordu, bu sefer halis muhlis Türk yemeği pişirdim. Mehmet ve Mustafa’nın gözleri döndü. Kuzu yemem diyen, Ece ve Elif bile yediler eti

Ama en güzeli de Zeyno ve Edişko’nun et yeme yarışmasıydı. Artık yarış yapmaktan en sonunda mideleri bulandı. İlk önce Eda vazgeçti yarıştan, sonra Zeyno, baktı ki Eda yemiyor, yahu ben niye yiyorum o zaman dedi ve o da bıraktı


Sevgili Baba’lar ve oğulları sizi çok seviyoruz… çocuklarımızında bizler gibi kardeş gibi büyümesi dileğiyle…