11 Ocak 2013 Cuma

3. havale anısına...


Zeynep’in 3. havalesinde, Berlin’de hastanede yattığımız 2. Gece odada otururken, başladım hislerimi yazmaya, aynen aktarıyorum ne yazdıysam… bir daha böyle satırlar yazmamak dileğiyle…

01.01.2013 Almanya saati ile 22:40, Türkiye saati ile 23:40

Bu satırları DRK Kliniken Berlin Westend hastanesinden yazıyorum.

2012’yi böyle bitireceğimiz, 2013’ün ilk gününe böyle gireceğimiz, Berlin’de 2 gece hastanede misafir olacağımız, dilini bilmediğim bu insanlar kızıma acaba neler yapıyorlar/yapmıyorlar diye panik olacağımız hiç ama hiç aklıma gelmezdi. Ne güzel hayaller ile gelmiştik oysaki Berlin’e, ne güzel geçiyordu günlerimiz… Ne güzel bir yılbaşı akşamı hayal etmiştik… Kısmet değilmiş…

Dün sabah uyandığımda acaba Zeyno’nun burnu biraz tıkalı mı diye İlker’e sormamla başladı her şey. Gün boyu evdeydi kuzu. 31 Aralık’ta mağazalar saat 2’ye kadar açık olduğu için ben, İlker ve Cem Kudam’a gidip güzel güzel gezdik, bir dünya alış veriş yaptık. Ben yine kendime bir çöp almadan, ama Zeyno’ya +30 kg’lık bir valiz yapmış olarak dönüyorum buradan.

Akşam saat 17:30 sularında ya ateşi var sanki kuzunun diye hissettim, bir ölçtük ateş 37.7 (doktorumuz ile belirlediğimiz ateş sınırı 37.5 olduğu için), hemen Ibufen’i verdik, ama 15 dakika sonra 38.3 oldu ateş, fitil de verdim. Sonra ateş düştü, kuzu 8 civarında yattı uyudu. Saat 9’da ağlayarak uyandı, biz tam Nurcan annemler ile skype’da yeni yıllarımızı kutluyorduk.  Ateşini ölçtüğümde 38.3 olduğunu gördüm.  Ancak sorun Zeyno küçük küçük kasılmalara başladı. Allah’ım dedim, yine havale geçirecek. Hemen apar topar geldik hastaneye. (yanımda Diazem olmadığı için, kendimi öldürmek istediğim bir andı bu).
Durumumuzu “Kırmızı” (emergency level: red) noktada görmedikleri için önce 15 dakika süren kayıt işlemine tabi tutulduk, Avrupa Birliği vatandaşı olmadığımız ve sigortamız burada geçerli olmadığı için üstüne bir de 150 Euro para ödedik.

Sonunda içeri girebildiğimizde ateş 39 civarlarındaydı. Genç bir pretisyen hekime tam 3 kez hikayemizi anlattım. Zeynep, titriyor, kasılıyor, bir şey yap diye ben adama bağırıyorum, ama adam ben şuanda onu izliyorum, sorun yok diyor. Beni sakinleştirmeye çalışıyor, anne olduğun için çok paniksin sen, bunlar normal şeyler, ateş yükseldiği için titriyor ve kasılıyor, havale geçirmeyecek korkma deyip duruyor. Ben diyorum geçirecek, o diyor hayır geçirmeyecek.

Buarada Zeyno kilitlendi, aval aval bakmaya başladı sabit bir noktaya, ben çığlık kıyamet, normal değil, ne olur bir şeyler yapın diye ağlıyorum. Çocuk nörologu geldi, aldı eline bir tokmak, sağına soluna vuruyor, gözlerine ışık tutuyor Zeynep’in, tepki yok.  Ben kafayı çizmek üzereyim, saat 22’de hastaneye girdik, saat 23:30 hala tedavi yok. Doktor izliyoruz diyor başka bir şey demiyor.  Ben havale geçirecek diyorum, ben doktorum sakin ol diyor adam… En sonunda saat 23:30’da havaleyi geçirdi Zeynep, babasının kollarında… ben o esnada odanın dışında Türkiye’deki doktorumuz Zekai Bey ile konuşuyordum. Annemin çığlıklarına odaya koştum, Zeynep babasının kollarında ve mosmor, gözleri, ağzı burnu kulakları mor, mosmor… 
Kapının eşiğinde öylece kalakaldım… Hemen önce diazemi yaptılar sonrada fitil verdiler ateşini düşürmek için… Diazem’den sonra, titreyerek geri geldi kuzu…

Ben doktoru öldürmemek için zor tuttum kendimi… Söyledim sana havale geçirecek dedim diyorum, ama ilgilenmiyor adam benimle… bizi odaya aldılar…. Kanun gereği havale geçirmiş bir çocuk 48 saatten önce taburcu olamıyormuş hastaneden.  Tek kişilik oda olmadığı için 2 kişilik bir odaya aldılar bizi. Sadece ben kalabiliyorum yanında, İlker odada bile duramıyor… Dışarıda kapının önünde sandalyede… Yanımızdaki genç kıza (13-14 yaşlarında), neyin var diye sorduk (hani bulaşıcı bir hastalığı felan vardır korkusuyla), söylemek istemiyorum size dedi J (doktorundan hastasına herkes rahatsız bu memlekette)

DRK kliniğinin 6B katında, 15 numaralı odada kalıyoruz. Hastane garip bir yer. Yılbaşı diye herkes izinli, pratisyen hekimden başka hekim yok. Belki EGG çekmemiz lazım diyorlar. Peki diyoruz çekin hemen. Şuanda doktoru yok, 02 Ocak’ta diyor. Bizim durumumuz“Kırmızı” olmadığı için bizim için gelemezmiş doktor.

Bir tek kan aldılar, ama kan değerleri normal çıktı. Hatta CRP ve lökosit bile sınırlar içinde. Sadece şekeri çok yüksek, ama o da normal, yaşadığı panik yüzünden, şeker tavan yaptı haliyle.
Herkes inanılmaz ilgisiz, hemşireler İngilizce bilmiyor. Odaya geliyor, “temparatura” diyor (ateş ölç demek oluyor sanırım kısaca), sen alıp ateş ölçeri eline popodan ateşine bakıyorsun (başka yerden kabul etmiyorlar kesinlikle), sonra ateşi gösteriyorum kadına, eğer 38’in üzerindeyse gidiyor içeri, ateş düşürücü getiriyor, bunu ver diye bana uzatıyor, ben içiriyorum. Resmen dokunmuyor çocuğa…

Buradaki insanlar kadar ilginç olan bir başka insanda Türkiye’deki eski doktorumuz Acıbadem Maslak hastanesinin çocuk doktoru Çiğdem Yavrucu. Dün akşam Zeynep’i hastaneye getirdiğimizde önce Zekai beyi aradım, açmadı, sonrada Çiğdem hanımı aradım o panikle. Tabi ki o da açmadı. Sonra ikisine birden mesaj attım, “Zeynep havale geçiriyor, yurtdışındayım, acil beni arayın” diye. 10 dakika sürmedi, Zekai bey bizi geri aradı. Gece boyu 5 kez konuştuk adamla. Resmen yeni yıla benimle girdi adamcağız, hem de o da ailesiyle yeni yılı kutlamak için yurtdışında olmasına rağmen. Çiğdem hanım ise, sabah saat 10 sularında mesaj atmış “telefon yanımda değildi, şimdi gördüm mesajını, her şey halloldu di mi?” diye yazmış. Eyyy Acıbadem doktoru, Allah adamı sana muhtaç etmesin, ben ne diyim sana… İyi ki tanışmışız Zekai bey ile…

Şu yaşadığımıza gerçekten inanamıyorum, ne hayaller ile gelmiştik Berlin’e…  Bugün söz vermiştik Zeynep ve Nisha’yı hayvanat bahçesine götürecektik.

Nöbetçi hekim, sağ kulak ve boğazı biraz kırmızı dedi, muhtemelen soğuk algınlığı geçiriyor. Ama böyle ufacık bir soğuk algınlığında bile havale mi geçirecek bu kuzu böyle. Aslında kabahat Alman doktorun oldu, inanmadı bana adam, resmen inanmadı… Havaleyi geçirtti çocuğa… Türkiye’de olsak, doktorlar muhtemelen anlattığımız geçmişe inanır ve ateşini düşürürlerdi. Kuzu da geçirmezdi havaleyi…
İlker perişan oldu, annem babam perişan oldu, saat 11:30 oldu, ben yatıyorum artık… Yarın uzun ve yorucu bir gün olacak… Allah’ım yaşatma sen bize böyle acı günleri… 2013 yılında tek bir dileğim var, SAĞLIK, SAĞLIK,SAĞLIK…

Ps: ertesi gün, pratisyen hekim gelip kuzuyu muayene etti ve hastaneden çıkamazsınız dedi. Bir gün daha kalmalısınız dedi. Ancak biz Zekai bey ile görüştük ve Türkiye’ye dönmeye karar verdik. Kağıtları imzalayıp çıktık hastaneden. Uçağa binmeden önce 120 mg parasetemol, 50mg ibufen’i birlikte verdik, önlem olarak. .. Ayrıca Diazem’i de yanımıza aldık…. İlaçları içen ve 2 gündür yatakta yatmaktan bunalmış olan Zeyno, yol boyu enerji patlaması yaşadı… Hostesler ile birlikte geçirdi yolculuğu… Ben de kafayı koyduğum gibi uyudum, gözümü açtım Türkiye’deyiz J




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder