Soru: Zeyno ve Beren'in erken uyanmasının yararı nedir?
Cevap: daha önünde uzuunnnn çok uzun kuyruklar oluşmadan Emirgan Sütiş'e gidip kahvaltı edebilmektir :)
Güneşli bir pazara uyandık bu sabah, kalktık komşularımız ile düştük yollara, Emirgan'da biraz hava almaya...
Nazarımız değmesin Beren'in iştahı bir açılmış bir açılmış,,, hemen ben de karar verdim Nutrigen vitamin başlamaya... siyah üzüm çekirdeği ekstresiymiş ve Beren'in iştahını birkaç günde felaket açmış.... Gö<ümle görmesem inanmazdım, Beroş evde kahvaltı edip gelmiş ve orada bir o kadar daha yedi üzerine... resmen çatal yetiştiremedik kuzuya :) Valla Zeyno, Beren'in "iştahsızlık kraliçesini" tacını elinden aldı resmen, gün boyu hiçbirşey yemedi...
Hazılıklı anne cucu, tüm oyuncaklardan 2 adet getirdi yine,,, ama onlar yine de birbirlerinin elindekilere musallat oldular sürekli, ikisi de 2 yaş öncesi "ben" dönemine girmeye başlıyor yavaş yavaş... Bakalım şu dönemi bir atlatsınlar, ondan sonra "biz" demeye başlayacaklar ve güzel güzel evcilik oyunları oynayacaklar birlikte, saatlerce...
Kahvaltının ardından, biraz sahilde yürüyüş yaptık, ve Emirgan parkında bir mola verdik... Denize karşı ne kadar güzel bir parkmış orası,,, yazın çok daha fazla gelinmeli diye notumuzu düştük buraya...
Hadi yaz gelsin artık, sosyal tesis bira patates akşamları başlasın, bol bol görüşelim yine...
25 Şubat 2013 Pazartesi
Ali babanın çiftliği tam versiyon :)
Tüm hayvan sesleri tamam efendim... başlıyoruz en baştan, hepsini taklit ediyoruz... İşte karşısınızda Zeyno ve Ali Baba'nın çiftliği tam versiyon :)))
Buarada youtube'dan tüm ali baba çiftliği şarkılarını ve versiyonlarını indirdik. Yeni takıntımız ali baba'nın çiftliği, pepee'den biraz sıkılmalar başladı... Şimdi bunu istiyor Zeyno hanım artık, bakalım hayvan sevdası ne zaman geçecek? :)
Buarada youtube'dan tüm ali baba çiftliği şarkılarını ve versiyonlarını indirdik. Yeni takıntımız ali baba'nın çiftliği, pepee'den biraz sıkılmalar başladı... Şimdi bunu istiyor Zeyno hanım artık, bakalım hayvan sevdası ne zaman geçecek? :)
Oynak evin, oynak kızı :)
Yazmıştım bu blog'a da Çocuk şarkıları albümü dinliyoruz epeydir... Her gün akşam açıyoruz, karşılıklı oynuyoruz... Babaannemiz gelince tüm hünerlerimizi gösterdik ona... Videoyu da uzakta olup, aslında yakınımızda ve aklımızda olan herkese gönderiyoruz... Sizi çok özledik...
Süpürge savaşları-Zeyno annesine karşı :)
Malum Zeyno'nun bir süpürgesi var, onu çok seviyor... hatta kankaları eve geldiğinde en çok onunla oynuyorlarmış... ama benim kızım harbi harbi temizlik yapmak istiyor... İşte süpürge savaşımız...
Faaliyetteyiz
Zaman zaman Montessori eğitimine dair şeyler okuyorum internetten,özellikle http://montessoriegitimi.blogspot.com/ adresini sık sık kontrol ediyorum. Oradaki anneler çocuklarına evde neler hazırlayıp yaptırmışlar diye bakıyorum...
Gerçekten çok ama çok yaratıcı şeyler çıkıyor bence bazen... Herşey için bir oyuncak almaya kalksak ve 100m2 değil 500 m2 eve sığamayız bir süre sonra... En doğrusu biraz yaratıcı olmak...
Zeyno'ya kaşık tutmayı öğretme çalışmalarımız ektedir efendim :))
Gerçekten çok ama çok yaratıcı şeyler çıkıyor bence bazen... Herşey için bir oyuncak almaya kalksak ve 100m2 değil 500 m2 eve sığamayız bir süre sonra... En doğrusu biraz yaratıcı olmak...
Zeyno'ya kaşık tutmayı öğretme çalışmalarımız ektedir efendim :))
Zeyno ve eskilerden bir video
Bugün Zeyno'nun videolarını izlerken, eski bir video çarptı gözüme,,, koymadığımı fark ettim bloga...
Kuzu ve sepeti ile birkaç dakika :)
Kuzucum ben seni ve bonus hallerini özledim :(((, hadi uzasın bu saçlar artıkkk
Kuzu ve sepeti ile birkaç dakika :)
Kuzucum ben seni ve bonus hallerini özledim :(((, hadi uzasın bu saçlar artıkkk
Zeyno'nun çiftlik evi
Chicco'nun çiftlik evini almıştı Zeyno'ya dedesi, çok ama çok seviyor kuzu bunu... Kadın Türkçe söylüyor,adam ingilizce... Adamın sesini daha çok beğeniyor, anlamasa bile sürekli ona basıyor :))
Bir de biraz sabırsız, aslında hayvanların sesini dinlemek için 1'e basması yeterli ama, 1'e basınca ve hemen hayvan seslerini duymayınca 2-3 hepsine basıyor. 2 ve 3 biraz daha ilerisi için (önce hikaye anlatıp, bil bakalım bu hayvan hangisi gibi şeyler söylüyor tabi Zeyno daha onları hiç anlamıyor) :)
Eşimin kuzeni Arzu, Göktuğ'un çok uzun bir süre oynadığını söylemişti bu oyuncakla,,, bakalım göreceğiz, Zeyno'nun çiftlik evinin ömrü ne kadar olacak :)
Bir de biraz sabırsız, aslında hayvanların sesini dinlemek için 1'e basması yeterli ama, 1'e basınca ve hemen hayvan seslerini duymayınca 2-3 hepsine basıyor. 2 ve 3 biraz daha ilerisi için (önce hikaye anlatıp, bil bakalım bu hayvan hangisi gibi şeyler söylüyor tabi Zeyno daha onları hiç anlamıyor) :)
Eşimin kuzeni Arzu, Göktuğ'un çok uzun bir süre oynadığını söylemişti bu oyuncakla,,, bakalım göreceğiz, Zeyno'nun çiftlik evinin ömrü ne kadar olacak :)
Deli Zeyna ve Tosun Efe yine birarada
2 hafta önce Yaman'lara misafirdik yine... bizim 12. yılımız şerefine... herhalde hayatta en rahat, hazır olun geliyoruz dediğimiz aile Yaman'lar... Hayatta bu kadar uyumlu, yemeci içmeci bir çift olamaz :)))
Altan babanın, 5 ayrı fırın dolaşıp aldığı 3 ayrı trabzon ekmeği damgayı vurdu geceye ve tabi benim evden getirdiğim 1 kilo kuvertur çikolata (amaç onu yaklaşık 4-5 parçaya ayırıp 4-5 kere çikolata fondü yapmaktı, ancak İlker ve Altan'ın gözüne az görünmüş hepsini yapmışlar... Yemesek döveceklerdi sanki, resmen tabağın dibini yalaya yalaya yedik... ve sonra tüm gece devam eden mide spazm'ları yaşadık ... Dudu'nun dediği gibi, ertesi gün sabah gittiğimiz brunch yalan oldu... Herkes masaya tok oturdu :))
Yiğidi öldür hakkını yeme... Fotoları Altan baba çekti, Dudu teyze kolajladı, bana da alıp buraya yapıştırmak kaldı... :)
Altan babanın, 5 ayrı fırın dolaşıp aldığı 3 ayrı trabzon ekmeği damgayı vurdu geceye ve tabi benim evden getirdiğim 1 kilo kuvertur çikolata (amaç onu yaklaşık 4-5 parçaya ayırıp 4-5 kere çikolata fondü yapmaktı, ancak İlker ve Altan'ın gözüne az görünmüş hepsini yapmışlar... Yemesek döveceklerdi sanki, resmen tabağın dibini yalaya yalaya yedik... ve sonra tüm gece devam eden mide spazm'ları yaşadık ... Dudu'nun dediği gibi, ertesi gün sabah gittiğimiz brunch yalan oldu... Herkes masaya tok oturdu :))
Yiğidi öldür hakkını yeme... Fotoları Altan baba çekti, Dudu teyze kolajladı, bana da alıp buraya yapıştırmak kaldı... :)
24 Şubat 2013 Pazar
İlk tiyatro deneyimimiz; Çirkin ördek yavrusu
Ece aradı cumartesi sabah hadi dedi miskinlik yapmak yok, kuzulara bilet aldım tiyatroya gidiyoruz, tam da gün ortası, ama yoktu planımız doğrusu.... Tüm günün planını yaptık, zeyno'yu arabada uyutmaya karar verip kendimizi dışarı attık, diğer şekilde uyuyup uyanması 2'yi geçecekti ve tiyatroyu kaçıracaktık...
Acaba ne tepki verecek diye biraz heyecanlanıp azıcıkta telaşlanıp bindik arabaya, attık kendimizi tiyatroya, eda çok özlemiş neyso'sunu her gördüğünde ne kadar büyüdüğünü ölçüyor, evet neyno biraz büyümüş diyor...
Asıl büyüyen kendisi, 10 gün sonra 3 yaşına giriyor ilk göz ağrım... Bir dillenmiş bir dillenmiş... İçeriye girdiğimiz 3. dakika felandı, Edacım ayakkabılarına bayıldım çok güzeller dedim, lafı yapıştırdı çok bilmiş, ben de senin küpelerine bayıldım, yıldız şeklinde çok severim dedi:) teyzecim hemen çıkarıp sana vereyim dedim, yok dedi istemem şimdi, senin kıyafetinle yakışmış, bugün tak sonra getir :))) tam bir fırlama oldu böcek, ama kameralara küsmüş, gün boyu güzel bir poz vermek istemedi...
Neyse gel gelelim oyuna, kenter tiyatrosuna gittik, çirkin ördek yavrusu oyununa, yumurtalar karıştığı için ördekler ile birlikte dünyaya gelen ama aslından güzel siyah bir kuğunun hikayesi... Tam 1 saat sürdü oyun, 5 yaşın altındaki çocukları balkondan izletiyorlarmış, yerimizi aldık balkonda... Tüm montları koyduk bizim güdüğün altına, yükselttik onu biraz daha... Birşeyler olacağını fark etti, sabırla bekledi, oyun başlayınca çok heyecanlandı, sözlü kısımlarından sıkıldı, müziklere el çırptı, ama kesinlikle çok güzel bir aktivite yapmış oldu...
Çıkışta tüm ördek ve kuğular bizi karşıladı, tek tek fotoğaf çektirdik hepsiyle... Yine geleceğiz, hep geleceğiz sözleri ile ayrıldık salondan...
Delicatessen'de müthiş browni ile sonlandırdık bu etkinliği,,, yine yapalım hep yapalımmm,,,
http://www.kentertiyatrosu.org/icerik.asp?IcerikID=40&L=1
Acaba ne tepki verecek diye biraz heyecanlanıp azıcıkta telaşlanıp bindik arabaya, attık kendimizi tiyatroya, eda çok özlemiş neyso'sunu her gördüğünde ne kadar büyüdüğünü ölçüyor, evet neyno biraz büyümüş diyor...
Asıl büyüyen kendisi, 10 gün sonra 3 yaşına giriyor ilk göz ağrım... Bir dillenmiş bir dillenmiş... İçeriye girdiğimiz 3. dakika felandı, Edacım ayakkabılarına bayıldım çok güzeller dedim, lafı yapıştırdı çok bilmiş, ben de senin küpelerine bayıldım, yıldız şeklinde çok severim dedi:) teyzecim hemen çıkarıp sana vereyim dedim, yok dedi istemem şimdi, senin kıyafetinle yakışmış, bugün tak sonra getir :))) tam bir fırlama oldu böcek, ama kameralara küsmüş, gün boyu güzel bir poz vermek istemedi...
Neyse gel gelelim oyuna, kenter tiyatrosuna gittik, çirkin ördek yavrusu oyununa, yumurtalar karıştığı için ördekler ile birlikte dünyaya gelen ama aslından güzel siyah bir kuğunun hikayesi... Tam 1 saat sürdü oyun, 5 yaşın altındaki çocukları balkondan izletiyorlarmış, yerimizi aldık balkonda... Tüm montları koyduk bizim güdüğün altına, yükselttik onu biraz daha... Birşeyler olacağını fark etti, sabırla bekledi, oyun başlayınca çok heyecanlandı, sözlü kısımlarından sıkıldı, müziklere el çırptı, ama kesinlikle çok güzel bir aktivite yapmış oldu...
Çıkışta tüm ördek ve kuğular bizi karşıladı, tek tek fotoğaf çektirdik hepsiyle... Yine geleceğiz, hep geleceğiz sözleri ile ayrıldık salondan...
Delicatessen'de müthiş browni ile sonlandırdık bu etkinliği,,, yine yapalım hep yapalımmm,,,
http://www.kentertiyatrosu.org/icerik.asp?IcerikID=40&L=1
23 Şubat 2013 Cumartesi
Kuzenler akşamı bölüm 3,fotoğraf 1:)
Eşimin kuzenleri ile 3 aydır kuzenler akşamı yapıyoruz. Baba tarafının tüm kuzenleri çoluk çocuk bir araya geliyoruz, hasret gideriyoruz...
Aslında çok spontane gelişti böylebir akşam yapmamız... Maaile çorlu'dan istanbula taşınan kuzenlere hoş geldine gittik önce, giderken de herkese haber verdk biz gidiyoruz gelir misiniz sizde diye. Esin'in muhteşem mantısı ile birlikte mükemmel bir akşam geçirdik hep beraber, ve aslında eşimize dostumuza ne kadar çok vakit ayırdığımızı ama kuzenler olarak bayramdan bayrama ancak görüştüğümüzden bahsedip, ayda 1 defa toplanalım dedik, organizasyon görevi de bana verildi.
Ben tabi görev adamı, hayatımın boyu böyle bir komut almayı beklemişim gibi ocak ayı boyunca plan yaptım ve mükemmel kuzen Ceren'in istanbulda olduğu haftasonunda ayarladım bu işi(ben akşam 15 kişilik davet veriyoruz dediğim anda, ceren kendini mutfağa attı ve 10 çeşit meze hazırladı) :)))
Bu ay ise Bora'lara misafir olduk, Bora kapılarda karşıladı Neyno'yu, sarıldı çok özledim seni dedi:) tabi sevgisi ve özlemi sadece 2,5 dakika sürdü, aslında o kadar da sevmediğini fark etti çok geçmeden:) beyza kendinden geçmiş, antakya mutfağının tüm özel yemeklerini sundu masada,,, geceye damgasını peyniri iskenderundan gelmiş künefe vurdu... Bundan sonraki akşamı düzenleyecek kuzenlere bunalım oldu:) (berna sen fish and chips yap,bizim oranın meşhur yemeği bu dersin) :))
İlk 2 akşamda fotoğraf çekmek aklımıza gelmemişti, bu sefer kuzular uyuyunca geldi... Künefe bitmeden yetişti photo:)
Aslında çok spontane gelişti böylebir akşam yapmamız... Maaile çorlu'dan istanbula taşınan kuzenlere hoş geldine gittik önce, giderken de herkese haber verdk biz gidiyoruz gelir misiniz sizde diye. Esin'in muhteşem mantısı ile birlikte mükemmel bir akşam geçirdik hep beraber, ve aslında eşimize dostumuza ne kadar çok vakit ayırdığımızı ama kuzenler olarak bayramdan bayrama ancak görüştüğümüzden bahsedip, ayda 1 defa toplanalım dedik, organizasyon görevi de bana verildi.
Ben tabi görev adamı, hayatımın boyu böyle bir komut almayı beklemişim gibi ocak ayı boyunca plan yaptım ve mükemmel kuzen Ceren'in istanbulda olduğu haftasonunda ayarladım bu işi(ben akşam 15 kişilik davet veriyoruz dediğim anda, ceren kendini mutfağa attı ve 10 çeşit meze hazırladı) :)))
Bu ay ise Bora'lara misafir olduk, Bora kapılarda karşıladı Neyno'yu, sarıldı çok özledim seni dedi:) tabi sevgisi ve özlemi sadece 2,5 dakika sürdü, aslında o kadar da sevmediğini fark etti çok geçmeden:) beyza kendinden geçmiş, antakya mutfağının tüm özel yemeklerini sundu masada,,, geceye damgasını peyniri iskenderundan gelmiş künefe vurdu... Bundan sonraki akşamı düzenleyecek kuzenlere bunalım oldu:) (berna sen fish and chips yap,bizim oranın meşhur yemeği bu dersin) :))
İlk 2 akşamda fotoğraf çekmek aklımıza gelmemişti, bu sefer kuzular uyuyunca geldi... Künefe bitmeden yetişti photo:)
Canlarımmmm
Cuma akşam uzun ve zor bir akşamdı, aslında canım Özgemin 2 gün önce dünyaya gelen biricik Nil'ini görmek niyetiyle geçirdik bütün günü, ancak akşamın 6'sında son dakikada çıkan bir ofis toplantısı bütün planları alt üst etti.
Kuzu ve babası beni metrodan aldılar ve kendimizi en sevdiğimiz mekanlardan biri olan Sandal'a attık... Yoğun ve keşke hiç olmasa dediğim akşam toplantısının ardından ilaç gibi geldi bana...
Canlarım iyi ki varsınız... Hayatımın anlamısınız...
Kuzu ve babası beni metrodan aldılar ve kendimizi en sevdiğimiz mekanlardan biri olan Sandal'a attık... Yoğun ve keşke hiç olmasa dediğim akşam toplantısının ardından ilaç gibi geldi bana...
Canlarım iyi ki varsınız... Hayatımın anlamısınız...
21 Şubat 2013 Perşembe
18 ay doktor kontrolümüzün notları
Elimde bir koca soru listesi ile gitmiştim Zekai beye, her zaman ki gibi sabırla cevapladı beni :)
Soruların pek çoğu ateşle ilgiliydi, onları anlattım zaten, bunlar da diğerleri ;
Acemi anne Cucu: Zekai bey, prinç ununa muhallebi yapıyorum, ne düşünüyorsunuz, sizce boş bir kalori mi?
Peygamber sabırlı doktor zekai bey: madem muhallebi veriyorsun, sadece prinç unu verme, prinç unu, yulaf unu, mısır unu, buğday unu 1'er fincan karıştır, buzdolabının kapağına koy, 200ml süt ile pişir dedi. 100ml'e bir kaşık pekmez+şeker koyabilirsin dedi. Bal koyma, öksürük yapar dedi( ben hep bal koyuyordum, zeyno'da arada bir kuru kuru öksürüyordu, belki de bundandır)
Meraklı doktor zekai bey: gece beslemesi bitti mi?
Acemi anne Cucu: upppsss, hayır,biz hala 300 ml süt veriyoruz
Şaşkın doktor zekai bey: neee yok artık, hiç gerek yok
Acemi anne Cucu: ama istiyor zeyno( yalannnnnnn, babası istiyor aslında, kız uyanmıyor bile gece, biz uykusunda ağzına dayıyoruz)
Kızgın doktor zekai bey: gecede 1 kere, 12'den hemen önce 100-120 ml süt verin, yeter, başka vermeyin, faydası yok, zararı var.
Acemi anne Cucu: inek sütü mü, devam sütü mü olsun?
Peygamber sabırlı doktor zekai bey: ikisi de olur, inek sütü veriyorsan, pekmez koyabilirsin, bal koyma öksürük yapar. Devam sütüne pekmez koymana gerek yok.
Acemi anne Cucu: ekmek pek yemiyor zeyno ısrar edeyim mi?
Peygamber sabırlı doktor zekai bey: hayır gerek yok, yemezse önemli değil, yerse beyaz ekmek veya kepek ekmek dışında istediğini verebilirsin dedi. ( beyaz ekmek sadece karbonhidratmış, kepek ekmek ise demir emilimini baskılarmış)
Soruların pek çoğu ateşle ilgiliydi, onları anlattım zaten, bunlar da diğerleri ;
Acemi anne Cucu: Zekai bey, prinç ununa muhallebi yapıyorum, ne düşünüyorsunuz, sizce boş bir kalori mi?
Peygamber sabırlı doktor zekai bey: madem muhallebi veriyorsun, sadece prinç unu verme, prinç unu, yulaf unu, mısır unu, buğday unu 1'er fincan karıştır, buzdolabının kapağına koy, 200ml süt ile pişir dedi. 100ml'e bir kaşık pekmez+şeker koyabilirsin dedi. Bal koyma, öksürük yapar dedi( ben hep bal koyuyordum, zeyno'da arada bir kuru kuru öksürüyordu, belki de bundandır)
Meraklı doktor zekai bey: gece beslemesi bitti mi?
Acemi anne Cucu: upppsss, hayır,biz hala 300 ml süt veriyoruz
Şaşkın doktor zekai bey: neee yok artık, hiç gerek yok
Acemi anne Cucu: ama istiyor zeyno( yalannnnnnn, babası istiyor aslında, kız uyanmıyor bile gece, biz uykusunda ağzına dayıyoruz)
Kızgın doktor zekai bey: gecede 1 kere, 12'den hemen önce 100-120 ml süt verin, yeter, başka vermeyin, faydası yok, zararı var.
Acemi anne Cucu: inek sütü mü, devam sütü mü olsun?
Peygamber sabırlı doktor zekai bey: ikisi de olur, inek sütü veriyorsan, pekmez koyabilirsin, bal koyma öksürük yapar. Devam sütüne pekmez koymana gerek yok.
Acemi anne Cucu: ekmek pek yemiyor zeyno ısrar edeyim mi?
Peygamber sabırlı doktor zekai bey: hayır gerek yok, yemezse önemli değil, yerse beyaz ekmek veya kepek ekmek dışında istediğini verebilirsin dedi. ( beyaz ekmek sadece karbonhidratmış, kepek ekmek ise demir emilimini baskılarmış)
ATEŞ'e dair güzel bir yazının güncellemesi-zeyno'ya özel
15 şubatta bir yazı bulup koymuştum bloguma, ateşe dair güzel öneriler demiştim Dr. savan günay'ın yazdıkları için ama zekai bey, zeyno için bu yöntemin eksik kalacağını, daha önce de 3 kere havale geçirmiş olduğu için, zamanında önlem almazsak yeniden havale geçirmesinin mümkün olduğunu söyledi :(
Benim için hastalığın tedavisi yoktur, hastanın tedavisi vardır dedi, zeyno'nun tedavisi benim dediğim gibi olacak dedi.
Savan hocanın yazdıklarını bence diğer anneler uygulayabilir ancak 1.5 yıllık hayatına 3 havale sığdırmış Zeyno için ateş karşısında uygulayacağımız yol şu şekilde olacak;
Ateş 37.5 'in üzerinde ise şuandaki kilosuna göre 3/4 ölçek Ibuprofen(Dolven,Pedifen,Ibufen vs) vereceğiz.
20 dakikada ateş düşme eğilimi gösterirse,40 dakikayı bekle. 40 dakikanın sonunda 38.2'nin altındaysa verme, eğer üzerindeyde 8 damla novalgin damla ver.(kilo*3/4)
Bu esnada ılık banyo her zaman yaptırılabilir.
Zekai bey ateş düşürücülerin 2-3 ay devamlı kullanılması halinde zararları olabileceğini söyledi, havale zeyno'ya çok daha fazla zarar verebilir, ateş düşürücüden korkma dedi zekai bey.
Bir de diş ateşinin havale yapma olasılığı pek yok dedi, yani eğer ateşin diş yüzünden olduğuna eminsen panik yapma, ıbufen ile ateş düşer, hemen novalgin damlayı verme dedi.
Zeyno'da havale yapan ateşin soğuk algınlığı gibi durumlarda vücuduna giren mikroplardan olduğunu söyledi, bu durumda da ateş düşürücü vermekten korkma dedi.
Ben Zekai beye güveniyorum. O ne diyorsa onu yapacağım:)
Benim için hastalığın tedavisi yoktur, hastanın tedavisi vardır dedi, zeyno'nun tedavisi benim dediğim gibi olacak dedi.
Savan hocanın yazdıklarını bence diğer anneler uygulayabilir ancak 1.5 yıllık hayatına 3 havale sığdırmış Zeyno için ateş karşısında uygulayacağımız yol şu şekilde olacak;
Ateş 37.5 'in üzerinde ise şuandaki kilosuna göre 3/4 ölçek Ibuprofen(Dolven,Pedifen,Ibufen vs) vereceğiz.
20 dakikada ateş düşme eğilimi gösterirse,40 dakikayı bekle. 40 dakikanın sonunda 38.2'nin altındaysa verme, eğer üzerindeyde 8 damla novalgin damla ver.(kilo*3/4)
Bu esnada ılık banyo her zaman yaptırılabilir.
Zekai bey ateş düşürücülerin 2-3 ay devamlı kullanılması halinde zararları olabileceğini söyledi, havale zeyno'ya çok daha fazla zarar verebilir, ateş düşürücüden korkma dedi zekai bey.
Bir de diş ateşinin havale yapma olasılığı pek yok dedi, yani eğer ateşin diş yüzünden olduğuna eminsen panik yapma, ıbufen ile ateş düşer, hemen novalgin damlayı verme dedi.
Zeyno'da havale yapan ateşin soğuk algınlığı gibi durumlarda vücuduna giren mikroplardan olduğunu söyledi, bu durumda da ateş düşürücü vermekten korkma dedi.
Ben Zekai beye güveniyorum. O ne diyorsa onu yapacağım:)
Ferber işe yaradı bu sefer :)
Zeyno doğduğunda hiç uyumuyor, sürekli ağlıyordu. Nurcan annem kızım ben 3 oğlumunda yüzünü kapatmıştım küçükken, bak kapatalım uyuyacak Zeyno dedi, ben de dinledim onu ve Zeyno'nun yüzünü tülbent ile kapattık uyku vakitlerinde,7-8 ay böyle sürdü bu, sonra kafasından örtüyü çekmeye hatta bunu bir oyun zannetmeye başladı ve tülbentle ayırdık yollarımızı, ama 7 ay boyunca yüzüne tülbent kapattığım anda uyudu kuzu, hatta uykusu gelince kendi kapatıyordu örtüyü.
Sonra yatağına koy emziğini ver, uyusun dönemi başladı, çok ama çok mutluydum, 5 tane çocuk doğururum ben. Ne var çocuk büyütmekte canım havalarındaydım.
Sonra kabus başladı, biz odadan çıktığımız anda deli gibi ağlama krizleri oldu, biz de odasına oturmaya başladık, ama hiç ama hiç sallamadık Zeyno'yu, zaten beni hiç emmediği için öyle memede uyuma felan gibi bir alışkanlığıda olmamıştı. Uzun bir süre böyle uyudu Zeyno, hatta ben de bloga kendi ferber yöntemimi buldum felan gibi yazılar yazmıştım. Ama sonra zamanla bu odasında oturma zamanlarımız uzamaya başladı, önce ben uyutmayı deniyordum, 40 dakika sona pes edip ilkeri çağırıyordum. En az 1 saat uğaşıp ancak uyutuyorduk, uykumsaati 10 olmaya başlamıştı.
Sonra kitaplıktan Ferber' i yeniden çıkardım, eğer bu işe bir çözüm bulmazsam bu uyuma işi bir sorun olacak diye düşündüm, kitabı bir haftada hatim ettim, sonra bu hafta ilkerin de isveçte olmasını fırsat bilip yapacağım ben bu işi dedim( hani çocuk ağlarken, odaya hemen girmeyip biraz beklememiz gerektiği için, belki o dayanamaz diyordum), ama ben zeyno'yu değil zeyno beni şaşırtı, sanki benim onu odada yanlız bırakmamı bekliyormuş gibi, her akşam ki gibi kitaplarımızı okuduktan sonra ağzına emziğini verip,ışığını da ona kapattırıp( çok hoşuna gidiyor) canım kızım iyi gecelelr, sabah görüşürüz, seslendiğin anda yanına gelirim ben deyip, öpüyorum, yatağına koyuyorum ve hiç beklemeden hemen odadan çıkıyorum, hiç ama hiç ağlamıyor, kendi kendine mırıldanıyor ve uyuyor.(40 bin kere maşallah deyip, tahtalara vuruyorum)
Allah'ım bu huzur bitmesin istiyorum:)
Ama yok bu işte kesin bir yanlışlık var:) Zeyno kesin yakında fark eder bu yaptığı güzel haraketi, yahu ben neden bu kadar kolay uyuyup anneme güzel bir akşam bırakıyorum der ve vazgeçer bu kadar kolay uyumaktan :) neyse ben şimdilik tadını çıkarayım...
Ps: zeyno ile uyumak için odasına giderken, önce evin bütün ışıklarını kapatıyoruz, sonra mutfağa gidip ona süt hazırlıyoruz, ondan sonra odasının loş ışığında ona en az 2 kitap okuyorum(genelde 2'şer kez okuyorum), sonra ışığını kapattırıyorum, yatağına koyup odadan vınlıyorum...
Sonra yatağına koy emziğini ver, uyusun dönemi başladı, çok ama çok mutluydum, 5 tane çocuk doğururum ben. Ne var çocuk büyütmekte canım havalarındaydım.
Sonra kabus başladı, biz odadan çıktığımız anda deli gibi ağlama krizleri oldu, biz de odasına oturmaya başladık, ama hiç ama hiç sallamadık Zeyno'yu, zaten beni hiç emmediği için öyle memede uyuma felan gibi bir alışkanlığıda olmamıştı. Uzun bir süre böyle uyudu Zeyno, hatta ben de bloga kendi ferber yöntemimi buldum felan gibi yazılar yazmıştım. Ama sonra zamanla bu odasında oturma zamanlarımız uzamaya başladı, önce ben uyutmayı deniyordum, 40 dakika sona pes edip ilkeri çağırıyordum. En az 1 saat uğaşıp ancak uyutuyorduk, uykumsaati 10 olmaya başlamıştı.
Sonra kitaplıktan Ferber' i yeniden çıkardım, eğer bu işe bir çözüm bulmazsam bu uyuma işi bir sorun olacak diye düşündüm, kitabı bir haftada hatim ettim, sonra bu hafta ilkerin de isveçte olmasını fırsat bilip yapacağım ben bu işi dedim( hani çocuk ağlarken, odaya hemen girmeyip biraz beklememiz gerektiği için, belki o dayanamaz diyordum), ama ben zeyno'yu değil zeyno beni şaşırtı, sanki benim onu odada yanlız bırakmamı bekliyormuş gibi, her akşam ki gibi kitaplarımızı okuduktan sonra ağzına emziğini verip,ışığını da ona kapattırıp( çok hoşuna gidiyor) canım kızım iyi gecelelr, sabah görüşürüz, seslendiğin anda yanına gelirim ben deyip, öpüyorum, yatağına koyuyorum ve hiç beklemeden hemen odadan çıkıyorum, hiç ama hiç ağlamıyor, kendi kendine mırıldanıyor ve uyuyor.(40 bin kere maşallah deyip, tahtalara vuruyorum)
Allah'ım bu huzur bitmesin istiyorum:)
Ama yok bu işte kesin bir yanlışlık var:) Zeyno kesin yakında fark eder bu yaptığı güzel haraketi, yahu ben neden bu kadar kolay uyuyup anneme güzel bir akşam bırakıyorum der ve vazgeçer bu kadar kolay uyumaktan :) neyse ben şimdilik tadını çıkarayım...
Ps: zeyno ile uyumak için odasına giderken, önce evin bütün ışıklarını kapatıyoruz, sonra mutfağa gidip ona süt hazırlıyoruz, ondan sonra odasının loş ışığında ona en az 2 kitap okuyorum(genelde 2'şer kez okuyorum), sonra ışığını kapattırıyorum, yatağına koyup odadan vınlıyorum...
Hayatımın anlamı tam 1.5 yaşında
Nasıl geçti bu zaman böyle?
Evet evet şaka değil, Zeyno tam 1,5 yaşında… Allah’ım, daha dün gibi sancılarım başlayıp da hastaneye gittiğimiz o Ağustos gecesi. 15 saatin ardından, kucağıma düşen 2.730 gr ağırlığındaki bombayı ilk görüşüm…
19 Şubat 2013’de 18 aylık oldu kuzu. 20 Şubat’ta doktorumuz Zekai beyi ziyaret ettik. 25 Şubat Pazartesi günü de sağlık ocağına gidip, karma aşımızı, ağızdan damla ile çocuk felci aşısını ve Hepatit A aşısını olacağız.(zekai bey şimdiden uyardı muhtemelen ateş olacak, o yüzden gitmeden -aşıya 1 ölçü ateş düşürücü calpol verin dedi)
1,5 yaşımız ve işte bir günlük rutinimiz:
· Zeyno sabah 8 civarı biz evden çıkmadan uyanıyor. Genelde güne mutlu başlıyor, ama bazen de huzursuz oluyor, biz evden çıkarken ağlıyor, benim de aklımı onda bırakıyor.
· Kahvaltıdan önce 1 kaşık vitamin içiyor. Önce Marny’s junıor içiyordu, sonra Ecovit içti (Ekinezyalı), Zekaibey şimdi Immuzinc ve vitagil şurup önerdi bir arada, biri bağışıklık sistemini güçlendirici diğeri ise multivitamin desteği, 1 ay kullanacakmışız. Vitaminin tadını seviyor ağzını açıyor hemen.
· Kahvaltı konusu katı gıdaya geçtiğinden beri sorunlu konumuz. Hala biraz bulamaç yiyor. Uzun süre verdiğimiz kahvaltı karışımlarını bıraktık artık (özellikle Bebelac mısırlı çavdarlı’yı), ama hala bulamaç olarak istiyor kahvaltısını. Haftaarası teyzesi daha kolay ettiriyor kahvaltıyı, haftasonu bana biraz naz yapıyor. (hatta bazen başarısız oluyoruz kahvaltı konusunda)
o Favorisi menemen: tereyağında; domates, peynir, yeşil biber ve yumurta ile yapılan
o Yumurta, peynir, bebe bisküvisi karışımı
o Süt-bebe bisküvisi karışımı
Yediği şeylerin başında geliyor. Bazen kahvaltısı bittikten sonra 2-3 tane zeytin yiyor, ama nadiren. Ama hani öyle biraz peynir vereyim, üzerine küçük bir parça domates, al biraz da peynir, ballı terayağlı ekmek yesin gibi bir kahvaltı hiç ama hiç yok.
Kahvaltıdan sonra 1 kaşık pekmez. Önce yemek istemiyor, sonra tadını alınca seviyor, 1 kaşık daha istiyor.
· Kahvaltı iyi yapıldı ise öğlene kadar bir şey yok, eğer yapılmadı ise 10-10:30 civarında 1 meyve. Bu meyveyi da hala ezilmiş olarak yiyor. Kavanoz meyveler favorisi, ancak evde kavanoz meyve vermiyoruz, ama yine de eline alıp 1 muz yemiyor, illa ki o muz o kivi ile blenderden geçirilecek blender yaparken, ne varsa koyuyoruz. Elma-muz-kivi-armut duruma göre…ama artık 10 tane dişi varmış, kütür kütür ısıra ısıra elma yiyebilir aslında ama diyorum ya zeyno iştahlı bir bebek değil, o yüzden blendar olsun vitamin olsun mantığı ile veriyoruz meyveyi mutlaka...
· Öğlen uykudan önce yemek denemesi, ama genelde başarısız oluyor. 12 civarında çok uykusu geliyor, yemek yemeden yatıyor.
· Eğer yemek yemeden yattı ise, uyurken 100ml kadar süt, buaralar öksürüğü oluyor diye, uykusunda ıhlamur ile bal karıştırıp verebiliyoruz biberonda (uyanıkken kesinlikle içmiyor bunu).
· Genelde 2 saat kadar uyuyor öğlen, bazen 2,5-3 olabiliyor hatta. Eğer gürültü varsa, 1 saatte uyanıyor, ama akşama kadar çok çekilmez oluyor o zaman
· Uyanınca, öğle yemeği, mümkünse üstüne yoğurt. Eskiden yoğurdu çok daha fazla severdi, pek sevmiyor son zamanlarda. Öğle yemeği alternatifleri;
o Kıymalı tarhana çorbası
o Yeşil mercimekli-erişteli çorba
o Nohutlu bulgurlu/yarmalı yoğurt çorbası
o Köfte
o Balık (balık eğer soğursa, domates ilave edip ocakta tavanın üzerinde ısıtıyorum, bayılıyor buna)
o Patatesli kıymalı yemek
İstiyorum ki karnabahar da yesin, brokolide yesin, kabakta yesin ama genelde pek yemiyor. O yüzden eğer onları yaptıysak,alternatif olarak bir şey daha yapıyor oluyoruz, eğer onu yemezse hemen diğerini vermek için.Yani sebze konusunda çok iyi değiliz.
· Saat 16:00-16:30 civarında meyve veya muhallebi. Eğer sabah meyve yediyse, muhallebi yiyor. Yok meyveyi yemedi ise, öncelik meyve de oluyor. Muhallebiyi inek sütü ile yapıyoruz. İçine prinç unu, vanilin ve piştikten sonra da bal ekliyorum, Balı baştan eklersem cıvık oluyor kıvamı. Ocaktan alınca bal ekliyorum içine.
· 17:30 civarında banyo yapıyor kuzu. Günün en güzel saatleri yani…
· 19:00 civarında akşam yemeği yiyor, öğle yemeğine benzer alternatifler ile. Biz eve geldiğimizde genelde Zeyno yemeğini yemiş oluyor.
Her öğün yemeğinden sonra hobi olsun diye tuvalete oturtuyoruz, bazen BİNGO Kakasını veya çişini yapıyor tuvalate, ama çoğunlukla hala bezine yapıyor tabi.
Diş fırçalama konusunda pek bir düzen oturtamadık ne yazık ki, ancak azı dişlerinin de artık çıkması ile bence bu işi ağırlık verme zamanı geldi.
Sarı leblebi ve şan fıstığı favori atıştırmalığı, bunları keşfene kadar varsa yoksa sarı üzüm yiyordu, ama şimdi yüzüne bakmıyor onun.
20:00-20:30 civarında uyumak için odaya giriyoruz, ışıkları loşlaştırıp ona kitap okuyorum, Dudu teyzenin Zeyno için aldığı tweety koltuğa ikimiz birlikte oturuyoruz yayık bir şekilde (ben oturuyorum o üstüme yatıyor)1 veya 2 kitap okuduktan sonra, ona hafif hafif ninni söylemeye başlıyorum ve yatağına yatırıyorum, ve uyuyor( bu kısmı başka bir yazıda anlatacağım)
Akşamları 330 ml devam sütü yapıyoruz. Uyanıkken 100-120ml süt içiyor kendisi., anca k bu ölçü azalacakmış, zekai bey resmen çok kızdı bu gece beslenmesinin devam ediyor olmasına.
Işık kapalı bir halde, ben yatağın kenarında oturup hafif ninni söylüyorum, o yatağında yatıyor oluyor. Bazen 5 dakika içinde uyuyuveriyor, bazen bu şekilde yarım saat cebelleşiyorum. Ama kucakta sallamak yok, alıp kendi yatağıma götürüp orada uyutmak yok (tamam itiraf ediyorum, zaman zaman yapıyorum bunu-ama sadece çok yorgunsam eğer)
Uyuduktan sonra gece 12’ye kadar bu 330ml sütü bitiriyoruz.
Sabah 8’e kadar bazen 1 kere ağlıyor, o da eğer emziğini bulamazsa, ağlamasına uyanıyorsam ve eğer biberonun dibinde süt kalmışsa onu da veriyorum (anne içgüdüsü ile boşa gitmesin diye)
Zeyno’nun yapmaktan keyif aldığı şeyleri geçen hafta uzun uzun yazmıştım zaten, tekrar hobileri yazmıyorum buraya.
Anne nasıl makyaj yapıyor deyince, gözünü gösteriyor (kalem sürüyorum gözüme ben sabahları), inşallah bunu boya kalemleri ile kendine yapmaya başlamaz (ayyy kendim dedim ve panik oldum birden)
Evde parfüm sıkmamaya çalışıyorum genelde, ama eğer beni veya babasını parfüm sıkarken görürse kendisi de istiyor. Odasında bir el dezenfektanı var, sprey şeklinde, odasına götürüp, Zeyno parfüm ister misin diyoruz kafasını sallıyor, alıp ellerine el dezenfektanı sıkıyoruz, el dezenfektanı bitince ne yapıcaz bilmem olmadı limon kolonyası koyarız içine
Efe’nin doktoru oyun çadırı tavsiye etmiş Efe için, kız çocuklara da oyuncak ev tavsiye ediyormuş, araştırmalarım devam ediyor, evimiz ile uyumlu bir oyuncak ev alacağım kuzuya yakın bir zaman sonra. (üff ev o kadar küçük ki, resmen artık üstümüze üstüme gelmeye başladı her şey)
Kilosu 10460 gr ve boyu 80.5 cm olmuş kuzunun. Bu 6 ay içerisinde 3 koca havale geçirdiği ve bana göre her bir havalede en az 1’e yakın kilo verdiği düşünülürse, gayet iyi toparlanmış durumda.
Bizden havadisler şimdilik böyle…
Evet evet şaka değil, Zeyno tam 1,5 yaşında… Allah’ım, daha dün gibi sancılarım başlayıp da hastaneye gittiğimiz o Ağustos gecesi. 15 saatin ardından, kucağıma düşen 2.730 gr ağırlığındaki bombayı ilk görüşüm…
19 Şubat 2013’de 18 aylık oldu kuzu. 20 Şubat’ta doktorumuz Zekai beyi ziyaret ettik. 25 Şubat Pazartesi günü de sağlık ocağına gidip, karma aşımızı, ağızdan damla ile çocuk felci aşısını ve Hepatit A aşısını olacağız.(zekai bey şimdiden uyardı muhtemelen ateş olacak, o yüzden gitmeden -aşıya 1 ölçü ateş düşürücü calpol verin dedi)
1,5 yaşımız ve işte bir günlük rutinimiz:
· Zeyno sabah 8 civarı biz evden çıkmadan uyanıyor. Genelde güne mutlu başlıyor, ama bazen de huzursuz oluyor, biz evden çıkarken ağlıyor, benim de aklımı onda bırakıyor.
· Kahvaltıdan önce 1 kaşık vitamin içiyor. Önce Marny’s junıor içiyordu, sonra Ecovit içti (Ekinezyalı), Zekaibey şimdi Immuzinc ve vitagil şurup önerdi bir arada, biri bağışıklık sistemini güçlendirici diğeri ise multivitamin desteği, 1 ay kullanacakmışız. Vitaminin tadını seviyor ağzını açıyor hemen.
· Kahvaltı konusu katı gıdaya geçtiğinden beri sorunlu konumuz. Hala biraz bulamaç yiyor. Uzun süre verdiğimiz kahvaltı karışımlarını bıraktık artık (özellikle Bebelac mısırlı çavdarlı’yı), ama hala bulamaç olarak istiyor kahvaltısını. Haftaarası teyzesi daha kolay ettiriyor kahvaltıyı, haftasonu bana biraz naz yapıyor. (hatta bazen başarısız oluyoruz kahvaltı konusunda)
o Favorisi menemen: tereyağında; domates, peynir, yeşil biber ve yumurta ile yapılan
o Yumurta, peynir, bebe bisküvisi karışımı
o Süt-bebe bisküvisi karışımı
Yediği şeylerin başında geliyor. Bazen kahvaltısı bittikten sonra 2-3 tane zeytin yiyor, ama nadiren. Ama hani öyle biraz peynir vereyim, üzerine küçük bir parça domates, al biraz da peynir, ballı terayağlı ekmek yesin gibi bir kahvaltı hiç ama hiç yok.
Kahvaltıdan sonra 1 kaşık pekmez. Önce yemek istemiyor, sonra tadını alınca seviyor, 1 kaşık daha istiyor.
· Kahvaltı iyi yapıldı ise öğlene kadar bir şey yok, eğer yapılmadı ise 10-10:30 civarında 1 meyve. Bu meyveyi da hala ezilmiş olarak yiyor. Kavanoz meyveler favorisi, ancak evde kavanoz meyve vermiyoruz, ama yine de eline alıp 1 muz yemiyor, illa ki o muz o kivi ile blenderden geçirilecek blender yaparken, ne varsa koyuyoruz. Elma-muz-kivi-armut duruma göre…ama artık 10 tane dişi varmış, kütür kütür ısıra ısıra elma yiyebilir aslında ama diyorum ya zeyno iştahlı bir bebek değil, o yüzden blendar olsun vitamin olsun mantığı ile veriyoruz meyveyi mutlaka...
· Öğlen uykudan önce yemek denemesi, ama genelde başarısız oluyor. 12 civarında çok uykusu geliyor, yemek yemeden yatıyor.
· Eğer yemek yemeden yattı ise, uyurken 100ml kadar süt, buaralar öksürüğü oluyor diye, uykusunda ıhlamur ile bal karıştırıp verebiliyoruz biberonda (uyanıkken kesinlikle içmiyor bunu).
· Genelde 2 saat kadar uyuyor öğlen, bazen 2,5-3 olabiliyor hatta. Eğer gürültü varsa, 1 saatte uyanıyor, ama akşama kadar çok çekilmez oluyor o zaman
· Uyanınca, öğle yemeği, mümkünse üstüne yoğurt. Eskiden yoğurdu çok daha fazla severdi, pek sevmiyor son zamanlarda. Öğle yemeği alternatifleri;
o Kıymalı tarhana çorbası
o Yeşil mercimekli-erişteli çorba
o Nohutlu bulgurlu/yarmalı yoğurt çorbası
o Köfte
o Balık (balık eğer soğursa, domates ilave edip ocakta tavanın üzerinde ısıtıyorum, bayılıyor buna)
o Patatesli kıymalı yemek
İstiyorum ki karnabahar da yesin, brokolide yesin, kabakta yesin ama genelde pek yemiyor. O yüzden eğer onları yaptıysak,alternatif olarak bir şey daha yapıyor oluyoruz, eğer onu yemezse hemen diğerini vermek için.Yani sebze konusunda çok iyi değiliz.
· Saat 16:00-16:30 civarında meyve veya muhallebi. Eğer sabah meyve yediyse, muhallebi yiyor. Yok meyveyi yemedi ise, öncelik meyve de oluyor. Muhallebiyi inek sütü ile yapıyoruz. İçine prinç unu, vanilin ve piştikten sonra da bal ekliyorum, Balı baştan eklersem cıvık oluyor kıvamı. Ocaktan alınca bal ekliyorum içine.
· 17:30 civarında banyo yapıyor kuzu. Günün en güzel saatleri yani…
· 19:00 civarında akşam yemeği yiyor, öğle yemeğine benzer alternatifler ile. Biz eve geldiğimizde genelde Zeyno yemeğini yemiş oluyor.
Her öğün yemeğinden sonra hobi olsun diye tuvalete oturtuyoruz, bazen BİNGO Kakasını veya çişini yapıyor tuvalate, ama çoğunlukla hala bezine yapıyor tabi.
Diş fırçalama konusunda pek bir düzen oturtamadık ne yazık ki, ancak azı dişlerinin de artık çıkması ile bence bu işi ağırlık verme zamanı geldi.
Sarı leblebi ve şan fıstığı favori atıştırmalığı, bunları keşfene kadar varsa yoksa sarı üzüm yiyordu, ama şimdi yüzüne bakmıyor onun.
20:00-20:30 civarında uyumak için odaya giriyoruz, ışıkları loşlaştırıp ona kitap okuyorum, Dudu teyzenin Zeyno için aldığı tweety koltuğa ikimiz birlikte oturuyoruz yayık bir şekilde (ben oturuyorum o üstüme yatıyor)1 veya 2 kitap okuduktan sonra, ona hafif hafif ninni söylemeye başlıyorum ve yatağına yatırıyorum, ve uyuyor( bu kısmı başka bir yazıda anlatacağım)
Akşamları 330 ml devam sütü yapıyoruz. Uyanıkken 100-120ml süt içiyor kendisi., anca k bu ölçü azalacakmış, zekai bey resmen çok kızdı bu gece beslenmesinin devam ediyor olmasına.
Işık kapalı bir halde, ben yatağın kenarında oturup hafif ninni söylüyorum, o yatağında yatıyor oluyor. Bazen 5 dakika içinde uyuyuveriyor, bazen bu şekilde yarım saat cebelleşiyorum. Ama kucakta sallamak yok, alıp kendi yatağıma götürüp orada uyutmak yok (tamam itiraf ediyorum, zaman zaman yapıyorum bunu-ama sadece çok yorgunsam eğer)
Uyuduktan sonra gece 12’ye kadar bu 330ml sütü bitiriyoruz.
Sabah 8’e kadar bazen 1 kere ağlıyor, o da eğer emziğini bulamazsa, ağlamasına uyanıyorsam ve eğer biberonun dibinde süt kalmışsa onu da veriyorum (anne içgüdüsü ile boşa gitmesin diye)
Zeyno’nun yapmaktan keyif aldığı şeyleri geçen hafta uzun uzun yazmıştım zaten, tekrar hobileri yazmıyorum buraya.
Anne nasıl makyaj yapıyor deyince, gözünü gösteriyor (kalem sürüyorum gözüme ben sabahları), inşallah bunu boya kalemleri ile kendine yapmaya başlamaz (ayyy kendim dedim ve panik oldum birden)
Evde parfüm sıkmamaya çalışıyorum genelde, ama eğer beni veya babasını parfüm sıkarken görürse kendisi de istiyor. Odasında bir el dezenfektanı var, sprey şeklinde, odasına götürüp, Zeyno parfüm ister misin diyoruz kafasını sallıyor, alıp ellerine el dezenfektanı sıkıyoruz, el dezenfektanı bitince ne yapıcaz bilmem olmadı limon kolonyası koyarız içine
Efe’nin doktoru oyun çadırı tavsiye etmiş Efe için, kız çocuklara da oyuncak ev tavsiye ediyormuş, araştırmalarım devam ediyor, evimiz ile uyumlu bir oyuncak ev alacağım kuzuya yakın bir zaman sonra. (üff ev o kadar küçük ki, resmen artık üstümüze üstüme gelmeye başladı her şey)
Kilosu 10460 gr ve boyu 80.5 cm olmuş kuzunun. Bu 6 ay içerisinde 3 koca havale geçirdiği ve bana göre her bir havalede en az 1’e yakın kilo verdiği düşünülürse, gayet iyi toparlanmış durumda.
Bizden havadisler şimdilik böyle…
18 Şubat 2013 Pazartesi
Ve bir gün bir fotoğraf karesinde bulur insan tüm geçmişini...
Günlerden birgün ve çok güzel bir gün... Allah'ıma bin şükür hatırladığım tüm çocukluk anılarım güzel birer gün... Benim kocaman kalabalık ailem, hep bir arada olma telaşımız, aynı günde tek bir öğün için en az 3 kez kurulup yeniden kaldırılan sofralar, maksat uyumamak olsun diye alt alta üst üste bir yer yatağına sığmaya çalışıp uyumaya çalışmalarımız, 80m2 yazlık eve 30 kişi sığma telaşımız... Hiç özel bir kıyafetim olduğunu hatırlamıyorum, benim için en güzel kıyafetler Nesrin ve Ceren'in gardrobundan küçüldükleri için bana gelecek olanlardı, tabi benden sonra heyecanla bekleyen Esoş ve Serap...
Çocukluğum güzel bir rüya gibi geçti ve bende çok güzel anılar bıraktı... Herkesin ailesini bizimki gibi kalabalık sandım uzun bir süre, çok sonra lise yıllarımda anladım aslında 27 kuzen sayısının biraz fazla bir sayı olduğunu:) yazık annem bayram öncesinde 3 tepsi dolama tatlısı yapardı ' bu aileye' derdi, sonra 2 tepsi de gelene gidene dağıtılmak üzere hazırlık yapardı, o zaman böyle hazır baklavalık yufka hamuru olmazdı, tek tek elde açılırdı, kat kat böreklik hamurlar:) hüsniye teyzemin revanisi meşhurdu, güler yengemin kol böreği, bir de muhakkak kadınlar bir araya gelip yaprak sarardı. Mesela mantı açma günleri olurdu, tüm kadınlar bir araya gelir mantı açardı, herkes kendi ailesine yetecek kadarını alıp evinin yolunu tutardı.
Çeyizlik birşey alındı mı tüm kızlara aynı boy bir dizi alınırdı, canım anneannem sayıyla lif örerdi, hak geçmesin diye :)
Yahu bu blogda sözüm ona Zeyno'nun gelişim blogu, arada bir kaptırıveriyorum kendimi, yıllardır tutmaya hasret olduğum kokulu günlüklerime hasret yazıyorum içimden geçenleri, ama suç benim değim, bir fotoğraf karesini facebook'a yükleyen ve beni saatlerdir en güzel anılarıma gömen Nesrin'in :)
Söylememe gerek yok herhalde, fotoğraflardaki en tombik ve en oynak olan benim :))
Çocukluğum güzel bir rüya gibi geçti ve bende çok güzel anılar bıraktı... Herkesin ailesini bizimki gibi kalabalık sandım uzun bir süre, çok sonra lise yıllarımda anladım aslında 27 kuzen sayısının biraz fazla bir sayı olduğunu:) yazık annem bayram öncesinde 3 tepsi dolama tatlısı yapardı ' bu aileye' derdi, sonra 2 tepsi de gelene gidene dağıtılmak üzere hazırlık yapardı, o zaman böyle hazır baklavalık yufka hamuru olmazdı, tek tek elde açılırdı, kat kat böreklik hamurlar:) hüsniye teyzemin revanisi meşhurdu, güler yengemin kol böreği, bir de muhakkak kadınlar bir araya gelip yaprak sarardı. Mesela mantı açma günleri olurdu, tüm kadınlar bir araya gelir mantı açardı, herkes kendi ailesine yetecek kadarını alıp evinin yolunu tutardı.
Çeyizlik birşey alındı mı tüm kızlara aynı boy bir dizi alınırdı, canım anneannem sayıyla lif örerdi, hak geçmesin diye :)
Yahu bu blogda sözüm ona Zeyno'nun gelişim blogu, arada bir kaptırıveriyorum kendimi, yıllardır tutmaya hasret olduğum kokulu günlüklerime hasret yazıyorum içimden geçenleri, ama suç benim değim, bir fotoğraf karesini facebook'a yükleyen ve beni saatlerdir en güzel anılarıma gömen Nesrin'in :)
Söylememe gerek yok herhalde, fotoğraflardaki en tombik ve en oynak olan benim :))
17 Şubat 2013 Pazar
Edirne yolcusu kalmasın geriye :))
Pek bir yoğunduk bu haftasonu, öncesinde biraz endişeliydik Balkanlar'dan gelen soğuk hava dalgası gelir bizi alt üst eder mi diye ama sonra düştük yollara, eşimin kuzeni Yıldız ve eşi Emin'e misafir olmaya, eee ne yalan söyliyim bir de epeydir tadı damağımızda ciğeri hatırlamaya ve tabi Edirne'nin meşhur badem ezmesi ve kavala kurabiyesinden tatmaya :))
Yolda bir fire verdik, İlker ben hiç gelmiyim siz beni Çorlu'ya fabrikaya atın kendiniz gidin eğlenin dedi, aklında iş varken çıksa gelse biliyorum gün boyu çalışsaydım ben diye huzursuz olacak.
Ben, neyno, nurnur(babaannenın yeni adı) ve dede ve tabi bir koca sırt çantası kıyafet-mama-olur da ateşlenirse diye ateş düşürücüler, derecesi, montu, atkısı, eldiveni, bebek arabası :)) düştük yola, 2 saatte vardık Edirne'ye, önce biraz ev oturması yaptık, sonra oraya kadar gitmişken babaanne Selimiye caminde namaz kıldı, biz de ters duran laleyi izledik bir kez daha.
Zeyno, niyazi ustanın yaprak ciğerine bayıldı, keçecizade'den kavala kurabiyesi ve badem ezmesini alırken, aldığımızın yarısı kadarını da ana-kız dükkanda yedik:))
Beyazıt külliyesini Zeyno'ya gösteremenin üzüntüsü ile döndük İstanbul'a, eminim çok şaşıracaktı her bir odada göreceği bal mumu heykellere ve fonda çalan o muhteşem müziğe... Neyse bahara bir kez daha yollara düşmek için mazaret lazımdı bize için :))
Sevgili Yıldız ve Emin, çok teşekkür ederiz bu güzel gün için size..
Yolda bir fire verdik, İlker ben hiç gelmiyim siz beni Çorlu'ya fabrikaya atın kendiniz gidin eğlenin dedi, aklında iş varken çıksa gelse biliyorum gün boyu çalışsaydım ben diye huzursuz olacak.
Ben, neyno, nurnur(babaannenın yeni adı) ve dede ve tabi bir koca sırt çantası kıyafet-mama-olur da ateşlenirse diye ateş düşürücüler, derecesi, montu, atkısı, eldiveni, bebek arabası :)) düştük yola, 2 saatte vardık Edirne'ye, önce biraz ev oturması yaptık, sonra oraya kadar gitmişken babaanne Selimiye caminde namaz kıldı, biz de ters duran laleyi izledik bir kez daha.
Zeyno, niyazi ustanın yaprak ciğerine bayıldı, keçecizade'den kavala kurabiyesi ve badem ezmesini alırken, aldığımızın yarısı kadarını da ana-kız dükkanda yedik:))
Beyazıt külliyesini Zeyno'ya gösteremenin üzüntüsü ile döndük İstanbul'a, eminim çok şaşıracaktı her bir odada göreceği bal mumu heykellere ve fonda çalan o muhteşem müziğe... Neyse bahara bir kez daha yollara düşmek için mazaret lazımdı bize için :))
Sevgili Yıldız ve Emin, çok teşekkür ederiz bu güzel gün için size..
Zeyno'ya iyi ukyular :)
Arada bir lazım iyi uykular demek Zeyno'ya, dostlarla atmak kendini sokağa...
1001 alternatif arasından Çin büfeyi seçip tıka basa doyurmak mideyi, sonra demlenmek Asmalı'da, bağıra çağıra eşlik etmek 90'lı yılların Levent Yüksel canlı performans şarkılarına, kokoreç-midye ile 'The end' demek geceye...
Bilmek Zeyno'nun huzurda ve afiyette olduğunu ve mışıl mışıl uyuyor olduğunu ve gönül rahatlığı ile eve dönmek gece 3 sularında, ve sabahın 10'una kadar, evet evet 10'una kadar uyumak doya doya :)))
Evet evet kesinlikle arada bir iyi uykular demek Zeyno'ya :))
1001 alternatif arasından Çin büfeyi seçip tıka basa doyurmak mideyi, sonra demlenmek Asmalı'da, bağıra çağıra eşlik etmek 90'lı yılların Levent Yüksel canlı performans şarkılarına, kokoreç-midye ile 'The end' demek geceye...
Bilmek Zeyno'nun huzurda ve afiyette olduğunu ve mışıl mışıl uyuyor olduğunu ve gönül rahatlığı ile eve dönmek gece 3 sularında, ve sabahın 10'una kadar, evet evet 10'una kadar uyumak doya doya :)))
Evet evet kesinlikle arada bir iyi uykular demek Zeyno'ya :))
15 Şubat 2013 Cuma
Sevgililer günü mü???
12 yıldır ilk defa ama ilk defa sevgililer gününde bir hediyem oldu :)
İlker her ne kadar bir tanecik sevgilisi Zeyno'ya aldığını söylese de, ben sahipleniyorum bu çiçeği, gerek evlilik hayatımızda gerekse de öncesinde kutlanmamış tüm sevgililer günlerimize hitaben kabul ediyorum bu mükemmel orkideleri :))
Benken biz olduk, ikimizdik, üç olduk, iyi ki de olduk :))) canım kocacım iyi ki varsın, seni çok seviyoruzzzz...
İlker her ne kadar bir tanecik sevgilisi Zeyno'ya aldığını söylese de, ben sahipleniyorum bu çiçeği, gerek evlilik hayatımızda gerekse de öncesinde kutlanmamış tüm sevgililer günlerimize hitaben kabul ediyorum bu mükemmel orkideleri :))
Benken biz olduk, ikimizdik, üç olduk, iyi ki de olduk :))) canım kocacım iyi ki varsın, seni çok seviyoruzzzz...
Dem,okuuuuu :))
Eskiden babama mektuplar yazardım, altına da imza atardım, en sevdiğin kızın diye :))) yahu adamın başka kızı yok... :)))
Zeyno'nun da başka dayısı yok, ama en çok Cem dayısını seviyor :)))
Ama "Dem" bizim için çok özel bir isim, kendi isminden sonra söylediği ilk özel isim "dem", hemen ertesi gün de "nurnur" demeyi öğrendi zaten :) daha annenin ve babanın ismini söyleme gibi bir niyeti yok, bakalım bir yandan da Cavis çalışıyoruz, ama o iki heceli olduğu için biraz zorlanacağız gibi :)
Bende küçükken kardeşime "dem" dermişim, hatta dillere destan bir "elin tıkıtıyo dem, elin tıkıtıyoooo" söylemim var ki, 28 yıl geçti üzerinden hala annemlerin her arkadaş toplantısında konusu geçer :)
Zeyno'da çok güzel "dem" diyor, hatta cümle bile kuruyor, "dem, okuuuuu", adamı sabahları işe yollamıyor, akşam eve geldi mi ellerini yıkamasına izin bile vermiyor...
Zeyno'nun da başka dayısı yok, ama en çok Cem dayısını seviyor :)))
Ama "Dem" bizim için çok özel bir isim, kendi isminden sonra söylediği ilk özel isim "dem", hemen ertesi gün de "nurnur" demeyi öğrendi zaten :) daha annenin ve babanın ismini söyleme gibi bir niyeti yok, bakalım bir yandan da Cavis çalışıyoruz, ama o iki heceli olduğu için biraz zorlanacağız gibi :)
Bende küçükken kardeşime "dem" dermişim, hatta dillere destan bir "elin tıkıtıyo dem, elin tıkıtıyoooo" söylemim var ki, 28 yıl geçti üzerinden hala annemlerin her arkadaş toplantısında konusu geçer :)
Zeyno'da çok güzel "dem" diyor, hatta cümle bile kuruyor, "dem, okuuuuu", adamı sabahları işe yollamıyor, akşam eve geldi mi ellerini yıkamasına izin bile vermiyor...
yağmur yağsa da çıkarız dışarı bizzzzz
Günlerden pazar, epeydir gitmediğimiz Maria'nın bahçesi özlemiştir bizi diye düşündük...
Yağmur çizmelerimizi giydik, düştük yollara, Onur AMCA ve Fulya TEYZE'de bize eşlik ettiler :)))
hadi yaz gelsin artık, gidip bahçeye serilelim gün boyu...
Yağmur çizmelerimizi giydik, düştük yollara, Onur AMCA ve Fulya TEYZE'de bize eşlik ettiler :)))
hadi yaz gelsin artık, gidip bahçeye serilelim gün boyu...
alış-veriş sepetim :)))
Ofisimin hemen yakınında Migros var, orada her gördüğümde hevesleniyordum, Allah'ım Zeyno şuna binse inmez kesin diye içimden geçiriyordum... İşten çıkıp, koştur koştur alış-verişimi yapıp, oradan eve gelmeye çabalarken...
Sonunda kısmet oldu, Zeyno ile beraber Migros'a gidebildik, tabi hemen atladık arabaya... ve korktuğum başıma da geldi, Zeyno arabayı çok sevdi, kendini arabaya kilitlendi :) inmemek için tüm enerjisini ve cazibesini kullandı :)))
kaçırsak bir tane migros'tan, fark ederler mi acaba :))), her ay gidip 100 TL'lik alış-verişler yapar, taksit taksit öderim, parasını :)))
Neyno adını sevmiyor :)
daha adını öğreneli 10 gün ancak oldu, ama sevmiyor kuzu adını :))
Annesi: adın ne senin?
Zeyno: ııııııhhh ııhhhh (resmen sinirleniyor bu soruya)
Annesi: neyno mu?
Zeyno: ııhh ıhhhhh (yüksek sesle, hayır anlamında bir ses çıkıyor)
Annesi: nurnur mu? (nurcan'ın kısaltması oluyor) :)
Zeyno: hıııhııııı, nu nu :)))
Bugün kü diyalogumuz:
Annesi: adın ne senin?
Zeyno: ııııııhhh ııhhhh
Annesi: neyno mu?
Zeyno: ııhh ıhhhhh
Annesi: nurnur mu?
Zeyno: ııhh ıhhhhh
Annesi: manolya mı? :)
Zeyno: hıııhııııı :)))
ahhh ahhhh, koymadık çocuğun adını Manolya, bak ondan böyle oldu... :)))
Nurcan annecim inanıyorum ki, bir gün biri koyacak bu adı çocuğuna hiç merak etme sen, olmadı değiştiririz Zeyno'yu yaparız Manolya :)
Annesi: adın ne senin?
Zeyno: ııııııhhh ııhhhh (resmen sinirleniyor bu soruya)
Annesi: neyno mu?
Zeyno: ııhh ıhhhhh (yüksek sesle, hayır anlamında bir ses çıkıyor)
Annesi: nurnur mu? (nurcan'ın kısaltması oluyor) :)
Zeyno: hıııhııııı, nu nu :)))
Bugün kü diyalogumuz:
Annesi: adın ne senin?
Zeyno: ııııııhhh ııhhhh
Annesi: neyno mu?
Zeyno: ııhh ıhhhhh
Annesi: nurnur mu?
Zeyno: ııhh ıhhhhh
Annesi: manolya mı? :)
Zeyno: hıııhııııı :)))
ahhh ahhhh, koymadık çocuğun adını Manolya, bak ondan böyle oldu... :)))
Nurcan annecim inanıyorum ki, bir gün biri koyacak bu adı çocuğuna hiç merak etme sen, olmadı değiştiririz Zeyno'yu yaparız Manolya :)
Zeyno ile vakit geçirmece
Arkadaşım Duygu’yu ve onun tavsiye ettiklerini keyiflice takip edenlerdenim.
Baktım Dudu teyze arkadaşı Seda Solar’dan da esinlenip yazmış ben de
onların listesini alıp daha da bir genişletmeye karar verdim Zeynoş’un 18. Ayı
şerefine...
Bizim
evde pek TV açılmıyor, Zeyno’nun en sevdiği şey Pepee, ama onun da sadece
müzikli kısmı, onu bile oturup 30 dakika izlemişliği yok, TV açıkken hiç ama
hiç konsantre olmuyor, bu bazen iyi bazen de çok kötü olabiliyor tabi. Hani
bazen işim olduğunda yahu bari bir 10 dakika TV izlese diyorum ama Zeynoş’un
hiç mi hiç alakası yok TV ile. Sadece Pepee saatlerinde TV açılıyor, izlerse ne
ala, izlemezse kapatılıyor. Onun dışında 1 yaşından önce Baby TV’de Eggbird
felan izliyordu ama şimdi onun dikkatini 2 dakikadan daha uzun süre çeken
herhangi bir TV olayı yok :)
İşte
18 aylık kuzu ile yapmaktan keyif aldıklarımız;
- Sabahları
güne kocaman bir günaydın ile başlıyoruz. Ve akşam kapattığımız perdeyi
Zeyno ile birlikte açıyoruz. Günaydın günaydın günaydın sözleri ile, buna
çok ama çok gülüyor. Uyandığı için bu kadar mı mutlu olur bir insan.
- Sonra
odasındaki aynanın karşısına geçiyoruz, aynadan günaydın diyorum ona, yan
yana yanak yanağa verip, sonra hadi şimdi “avva” yapalım diyorum, önce ben
onu öpüyorum sonra onun beni öpmesini sağlıyorum. (sabahları çok ama çok
mağrur oluyor, ne istesem hemen yapıyor) :)
- Top
oynamak en büyük zevki, “gooool” diyor topu bazen ayağı ile bazen eli ile
atıyor. Eli ile atarken, dibime kadar gelip öyle atıyor. Henüz birbirimize
uzak top oynamayı öğremedik :) bu arada top dediysek, öyle en
pahalısından değil, özellikle ama özellikle markette satılan hani şu
3liralık topları seviyoruz. Her parka gittiğinde, eğer topsuz gitti ise,
yeni bir top ile eve dönüyoruz :) (markette işi bulmuş, topları
parka dönük olarak asıyor, sırf Zeyno değil tüm çocuklar sürekli gooool
istiyor annelerinden-bakıcı teyzelerinden) :)
- Lego
ile oynamasını çok istiyorum, ama pek ilgisini çekmiyor nedense, (belki
biraz erken aldım Lego’ları- o yüzden evdeki Legoların hepsini alıp
kaldırdım, birkaç ay sonra yeniden çıkarmayı düşünüyorum). Lego’ları
sepete atıp, sonra sepetten geri dağıtmak dışında amaca uygun olarak
kullanmıyorduk bir-iki aydır :) (buarada oyuncaklarının bir
kısmını toplayıp kaldırmak, sonra ara ara oynadığı oyuncakları değiştirmek
çok mantıklı bir olay gerçekten, bu sayede 1 ay sonra diğer sepeti
çıkarınca, sanki 1 sepet yeni oyuncağı olmuş gibi davranıyor) :)
- Kule
yapmayı çok seviyor. Hem Derya teyzesinin aldığı hem de Nesrin teyzesinin
aldığı kuleler var. 1 aydır çok güzel kule yapmaya başladı, kuleyi
yapıyor, sonra da hepsini dağıtıp gülüyor :) Kule yaptığı gibi
bir de kovaları iç içe koymayı da seviyor, ama genelde sırasını
karıştırıyor, büyük kova küçük kovanın içine girmeyince kızıyor :)
- Fisher
price’ın şekilli kovası almıştık, (hani şu üçgen, kare, yuvarlak, beşgen),
onları uygun deliklerden kabın içine atıyor artık. Şekilleri epey öğrendi,
kutuya atmayı beceriyor, ama bazen de sıkılıyor, kapağı kaldırıyor, içine
atıyor hepsini :) Ya da bazen içine attığı bir tanesini kapağı
atıp çıkarıyor, bir daha aynı delikten içeri atıyor (hevesini alamıyor
sanırım) :)
- Bu
şekilli kovanın bir benzerini de Nihal teyzesi doğumgününde almıştı
Zeyno’nun, müzikli salyangoz, onun da üstünde 3 tane şekil var, üçgen,
yıldız, yuvarlak, onları da kutusuna atmayı da çok seviyor kuzu.
- Mutfakta
tabakların olduğu ve deterjanların olduğu 2 dolap kilitli, bıçaklar da
boyunun uzanamayacağı üst rafta. Geri kalan tüm çekmece ve dolaplar ona
açık. Zeyno’da günün yarısını mutfak dolaplarının içini boşaltmakla
geçiriyor :) Özellikle tupperware’lerimin olduğu dolap, günde 10
kere boşalıyor, yerleştiriliyor :)
- Kağıt
havlu koparmayı çok seviyor. Koparıp yerleri silmeye bayılıyor.
- Dedesi, fisher price’ın konuşan süpürgesini aldı ona, evi süpürüp duruyor :)
- Saklambaç
oynuyoruz. Zeyno kapılarının arkasına görülecek şekilde saklanıyor, ama
biz onu 2-3 dakika bulamıyoruz. Eğer bulamazsak, sıkılıp çıkıyor oradan,
kendini gösteriyor, buradayım der gibi :)
- Su
dolu bardağın içine elini daldırmak en büyük zevklerinden birisi. Bu
hareketi yıllar yıllar önce, eşimin kuzeni Derya ve Aytekin abinin oğlu
Atahan yapıyordu ve biz ne kadar anlamsız diye gülüyorduk, sanırım
bebekleri rahatlatıcı bir etkisi var :)
- Dedesi ona Chicco'nun çiftlik evini almış, süper bir oyuncak, şiddetle tavsiye ediyorum, tüm hayvan seslerine yönelik, hem de müzikli, 1-2-3 şeklinde ayarı var, 1. ay şuanda Zeyno'nun oynaması gereken ayar, hayvanların seslerini çıkarıyor, 2. ayarda bil bakalım bu hangi hayvan soruları var, 3. bölümde ise hayvanlara ilişkin kısa kısa anlatımlar yapıyor, ama benim heyecanlı kızım Zeyno, 1-2-3 hepsine birden bastığı için oyuncağı biraz kafası karışıyor.
- Fış fış
kayıkçı oynamaya bayılıyor. Bunu da babaannesi öğretti, ayaklarımı
uzattığım anda gelip üzerine oturuyor :)ama artık cidden ağırlaştı,
resmen bacaklarım kopuyor.
- Getir
götür işleri yapmaya bayılıyor, sofrayı ona hazırlatıyoruz, eve elimizde
poşetler ile girdiysek, tek tek ona taşıtıp yerlerine koyduruyoruz. Çok
keyif alıyor bundan, tam bir görev adamı :)
- Esin teyzesi, Alican abisi ve Zeynep ablası, ona küçük bir oyuncak mutfak almışlardı. Bayılıyor resmen... Bir tane tenceresi,4 tane tabağı var. herşeyi yerli yerine koyuyor, düzenli kızım benim :)
- Cep
telefonunu eline almaya bayılıyor. Ben telefon ile oturarak konuşamam,
illaki yürürüm, Zeyno’da ben gibi, dede seni istiyor diye telefonu eline
verdiğimizde, yürüyerek odadan çıkıyor :) telefon ile konuşurken
yürümek zorunlu bir eylem sanıyor sanırım :)
- Parkta
kaydırak favorisi. Salıncağı pek sevmiyor, sıkılıyor, ama kaydıraktan 50
kez kayabilir :)
- Bu
merdiven ve rampa sevdası ilk yürümeye başladığı zamanlarda Efe’de vardı,
şaşırıyordum, şimdi aynı sevda Zeyno’da var. Merdiven gördü mü dayanamıyor
çocuk, hemen çıkmaya başlıyor. Ama akıllı, arkasına beni alıyor, hani olur
da düşerse onu tutayım diye :)
- Kapı
gıcırtısına oynuyor. Müzik duyduğu anda ne iş yapıyor olursa olsun,
kalkıyor ve tempolu bir şekilde oynamaya başlıyor.
- Odasındaki
komodinin üzerine oturmaya bayılıyor, onun üzerindeki pudrası, yağı,
tırnak makası, ateş düşürücü ile oynuyor. Ama bu sevmediğimiz kötü bir
alışkanlık olduğu için, bu ara ondan vazgeçirmeye çalışıyoruz. Eğer
komodinin üstüne çıkmak isterse, onu Duygu teyzesinin aldığı tweety
koltuğuna oturtuyoruz, bütün komodinin üstündeki onun önüne koyuyoruz :) (zeyno’yu
komodine götürmüyoruz, komodini Zeyno’ya getiriyoruz yani)
- Banyo
yapmak favorisi. Kuveti doldurmaya başladığımız anda, üzerindekileri
soymak için girişimde bulunuyor. Bazen çorapları ile banyoya kendini
attığı oluyor.
- Ben
ne yaparsam taklit etmeye başladı, tüm malımın ortağı :) Sabahları
dolabımı açıp bir kolye kendime takıyorum, bir kolye de ona, yoksa benim
boynumdakini çıkarttırıyor. Hatta favorisi bir iki tane var, onları onun
uzanabileceği yere asıyorum, canı isteyince gidip oradan alıyor ve takıyor :)
- Kitap
okumak en büyük zevki. Tüm gün oku okuuu yankıları ile sürüyor. Ancak
kitabı okurken, böyle sıradan bir ses ile okumayacaksın, o zaman hemen
sıkılıyor. Böyle ses efektleri felan vererek okumak gerekiyor ancak o
zaman ilgisini çekiyor. Pisi kedi serisinden biraz sıkılmaya başlıyor
artık, Bebek Kaola serisi ile favorimiz. Özellikle Bebek Kaola anaokulunda
kitabına bayılıyor. Artık resmen ezberledi kitabı, kitabı elime
aldığım anda gülmeye başlıyor, gelip kucağıma yerleşiyor, o bana anlatıyor
kitabı;
o 1.sayfada
Bebek Kaola anaokuluna giriyor, ayakkabılarını çıkarıyor. “agga agga” diyor
burada, ayakkabı yani :)
o 2.
Sayfada Bebek Kaola davula vuruyor. Bam bam yapıyor diyorum. Eliyle vurma
işareti yapıyor o da :)
o 3.
Sayfada Bebek Kaola resim yapıyor diyorum. Elinin içini gösteriyor. Kendisi
resim yapmayı elini boyamak zannettiği için :) (boya kalemlerini
eline verdiğim anda, alıp elini boyamaya başlıyor) (boya kalemleri ilk zamanlar
elini boyuyor diye çok korkmuştu ama sonra baktı ki yıkayınca çıkıyor, artık
kalemleri eline alır almaz ellerini boyamaya başlıyor, hem de sonrasında suyla
oynamak için bahanesi olmuş oluyor) :)
o 4.
Sayfada Bebek Kaola parka gidiyor, Zeyno salıncakta sallanır gibi ileri geri
sallanıyor.
o 5
sayfada Bebek Kaola uyuyor. Zeyno, yatıyor, eeee eeee diyor :)
o 6.
Sayfada Bebek Kaola oynuyor, takla atıyor, ama bu sayfayı henüz anlamadığı için
hızlıca geçiyor :)
o 7.
Sayfada bebek Kaola yemek yiyor, mama mama diyor, ama bu sayfayı da hızlıca
geçiyor, aklıma gelir de ona yemek yediririm diye korkuyor herhalde :)
o 8.
Sayfada Bebek Kaola arkadaşlarına sarılıyor. Bana dönüp sarılıyor :)
o 9.
Sayfada annesi ve babası gelip Bebek Kaola’yı okuldan alıyorlar, öpüşüyorlar.
Zeyno’da kitaba “avva” yapıyor :)
(Zeyno
ezberledi kitabı diyorum ama ben ezberlemişim asıl) :)
oynak kızımın oynak şarkıları
Bu ara pek bir oynağız, böyle belden belden kıvırmayı
öğrendi Zeyno, kapı gıcırtısına oynuyor resmen… Cem halimize inanmıyor,
akşamları açıyoruz müziği, ma-aile dönüp duruyoruz salonun ortasında, iki ileri
bir geri J
D&R’dan çocuk şarkıları albümü aldım, müzikler süper,
hepsi bildiğimiz şarkılar, biraz da oynak bir melodi koymuşlar arkaya, oooohhhh
ohhhhhh
Baltalar elimizde şarkısı favorimiz, en çok bunu seviyoruz,
en çok buna oynuyoruz… bitince üzülüyoruz, yeni baştan çalıyoruz…
Buarada internetten derlediğim bir çocuk şarkıları listesi
de var… aslında pek çoğunu hepimiz biliyoruz, ama
ben yine de yazayım, unutmayayım…
Ellerim tombik
Elerim tombik tombik / kirlenince çok komik /kirli
yüzler sevilmez/güzeliği görülmez/Saçlarım bakım ister /hele dişler hele
dişler/kirlenmesin kulaklar/uzamasın tırnaklar/koşup koşup terleme /terli
terli su içme/sonra hasta olursun/doktor gelir kapıya/iğne yapar popoya
Kırmızı balık
kırmızı balık gölde/ kıvrıla kıvrıla yüzüyor/ balıkçı hasan
geliyor/ oltasını atıyor/ kırmızı balık dinle /sakın yemi yeme/ balıkçı seni
tutacak /sepetine atacak /kırmızı balık kaç kaç
MİNİK KUŞ
Mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu,
Aldım onu içeriye, cik cik cik cik ötsün diye,
Pır pır ederken canlandı, ellerim bak boş kaldı.
Aldım onu içeriye, cik cik cik cik ötsün diye,
Pır pır ederken canlandı, ellerim bak boş kaldı.
KARGA
Karga karga "gak" dedi/"Çık şu dala bak" dedi/Karga seni tutarım/ Kanadını yolarım.
PORTAKAL
Portakalı soydum/Başucuma koydum/Ben bir yalan uydurdum/Duma duma dum
Karga karga "gak" dedi/"Çık şu dala bak" dedi/Karga seni tutarım/ Kanadını yolarım.
PORTAKAL
Portakalı soydum/Başucuma koydum/Ben bir yalan uydurdum/Duma duma dum
PAZARA GİDELİM
Pazara gidelim, bir tavuk alalım/Pazara gidip bir tavuk alıp ne yapalım?/Gıt gıt gıdak, gıt gıt gıdak diyelim/Hapır hupur, hapır hupur yiyelim.
Pazara gidelim, bir tavuk alalım/Pazara gidip bir tavuk alıp ne yapalım?/Gıt gıt gıdak, gıt gıt gıdak diyelim/Hapır hupur, hapır hupur yiyelim.
Pazara gidelim, bir kedi alalım/Pazara gidip bir kedi alıp
ne yapalım?/Miyav miyav miyav miyav diyelim/
Hapır hupur, hapır hupur yemiyelim.
Hapır hupur, hapır hupur yemiyelim.
Pazara gidelim bir elma alalım/pazara gidip bir elma alıp
napalım/hapur hupur hapur hupur yiyelim /
Pazara gidelim bir erik alalım /pazara gidip bir erik alıp napalım /hapur hupur hapur hupur yiyelim
Pazara gidelim bir erik alalım /pazara gidip bir erik alıp napalım /hapur hupur hapur hupur yiyelim
Ellerim parmaklarım
Sağ elimde beş parmak/Sol elimde beş parmak/Say bak, say
bak, say bak/Hepsi eder on parmak/Sen de istersen saymak/Say bak, say bak, say
bak./Hepsi eder on parmak.
fışşş fışşş kayıkçı
fış fış kayıkçı/kayıkçının küreği/hop hop eder yüreği/akşama
fincan böreği
hapşuu
Kalemim yok silgim yok/Sınıfta kaldım haberim yok/leblebi
aldım burnuma kaçtı/Hapşuuuuu
miyav
bir aslan miyavv dedi/minik fare kükredi harr/fareden korktu
kedi/kedi pırr uçuverdi.
Baş parmak
Baş parmağım, baş parmağım nerdesin?/Buradayım efendim
burdayım efendim buradayım/
Nasılsın efendim? /Teşekkür ederim./İşaret parmağım işaret parmağım nerdesin?
böyle böyle devam eder ve parmaklar gösteriniyor.
Nasılsın efendim? /Teşekkür ederim./İşaret parmağım işaret parmağım nerdesin?
böyle böyle devam eder ve parmaklar gösteriniyor.
Makara
sar sar sar makarayı/çöz çöz çöz makarayı/On kilo pekmez /yala
yala bitmez/Beşi sana beşi bana /
Anneye çık çık çık/Babaya çık çık çık/Hepsi Zeyno’ya hepsi Zeyno’ya
Anneye çık çık çık/Babaya çık çık çık/Hepsi Zeyno’ya hepsi Zeyno’ya
pinokyo
benim güzel tahtacığım/senden kukula yapacağım/testereyle keseceğim/kırt kırt kırt diye/
çivileri çakacağım/tak tak tak diye/çıplak olmaz giydirelim/bir elbise diktirelim /bir pantolon bir de şapka/işte oldu kukla/pi pi pi pinokyo/ismi de olsun pinokyo
benim güzel tahtacığım/senden kukula yapacağım/testereyle keseceğim/kırt kırt kırt diye/
çivileri çakacağım/tak tak tak diye/çıplak olmaz giydirelim/bir elbise diktirelim /bir pantolon bir de şapka/işte oldu kukla/pi pi pi pinokyo/ismi de olsun pinokyo
küçücük
Bir küçücük aslancık varmış annesi onu çok severmiş /Bir
küçücük aslancık varmış babası onu çok severmiş
aslancık,kedicik,köpekçik,kuzucuk,kurbağçık,civcivcik,keçicik,inekçik (hepsine uyarlanır)
aslancık,kedicik,köpekçik,kuzucuk,kurbağçık,civcivcik,keçicik,inekçik (hepsine uyarlanır)
ALİ BABA’NIN
ÇİFTLİĞİ
Ali Baba’nın bir çiftliği var, çiftliğinde horozları var,
Ü-ürü-ü diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ü-ürü-ü diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ali Baba’nın bir çiftliği var, çiftliğinde kuzuları var,
Me-me diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Me-me diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ali Baba’nın bir çiftliği var, çiftliğinde köpekleri var,
Hav-hav diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Hav-hav diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ali Baba’nın bir çiftliği var, çiftliğinde kedileri var,
Miyav-miyav diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Miyav-miyav diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ali Baba’nın bir çiftliği var, çiftliğinde inekleri var,
Mö-mö diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Mö-mö diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ali Baba’nın bir çiftliği var, çiftliğinde çocukları var,
Ha ha ha ha diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
Ha ha ha ha diye bağırır çiftliğinde Ali Baba’nın.
ATEŞ’e dair güzel bir yazı…
Malum bu ateş konusu bizim için hassas nokta, ateşlendik mi dünya
duruyor, ya yine havale geçirirse diye…
Pek çok kaynak okudum, pek çok araştırma yaptım. Dr. Savan Güney’in bir
yazısına rastladım internette, benim için en mantıklısı bu geldi. Bundan sonra
ateş’e dair izleyeceğim yol budur…
ÇOCUKLARDA ATEŞ VE ATEŞİ DÜŞÜRME
METODLARI (Dr. SAVAN GÜNAY)
Ateş düşürmek için asla kolonya, alkol, sirke, buz ve
soğuk su kullanmayın. bunlar damarları ani olarak büzer ateş hemen düşer gibi
olur. sonrasında ise damarlar genişler ve ateş çok daha fazla yükselir. .
özellikle küçük bebeklerde havale riskini arttırır.
Öncelikle Ateşin çocuğunuz için bir savunma
mekanizması olduğunu unutmayın. Her çocuğun ateşi çıkar. Bu vücudun savunma
mekanizmasıdır. Önemli olan çıkan ateşi kontrol altında tutmaktır. Öncelikle
Ateşli Çocukta yapılmaması gerekenleri maddeler halinde anlatacağım 1. Çocuk
ateş nedeniyle titrer. aile eli ayağı buz gibi başı yanıyor çocuğumun der. Bu
tamamen ateşin doğası ile ilgili bir durumdur. Kan dolaşımının fazla olduğu baş
ve vücut kısmı daha sıcak kan dolaşımının az olduğu el ve ayaklar soğuk olacaktır.
1. Çocuğunuz Ateşliyken,titrese,morarsa bile Asla ve asla üzerini
örtmeyin.(Çocuğun üzerini örtmekle yangına odun atmak arasında bir fark yoktur)
2.Ateş düşürmek için asla kolonya, alkol, sirke, buz ve soğuk su
kullanmayın. bunlar damarları ani olarak büzer ateş düşer gibi olur. sonrasında
ise damarlar genişler ve ateş daha fazla yükselir. . özellikle küçük bebeklerde
havale riskini arttırır.
3.-İk üç tane tane havluyu veya temiz bezi soğuk olmayan yaklaşık
35-36 derece sıcaklıkta su dolu bir leğene koyun. ondan sonra bir havluyu
hastanın alnına yerleştirin, diğer havlular ile bilek içlerini,
koltukaltlarını, karın ve kasık bölgelerini silin. bezleri en fazla 3
dakika da bir suya sokun. bir havluyu ıslatıp alna koymanın ateş düşürmeye bir
yararı olmayacaktır. 20-30 dakika boyunca havluları sık sık ıslatarak sürekli
değiştirmeniz lazım. bu arada bol bol su içirin. eğer bu yeterli gelmezse
hastayı 35-36 derece sıcaklıkta su dolu küvete sokun ve en az yirmi dakika
bekleyin. soğuk su ile 1-2 dakika duş yapmanın yararı yoktur, tam tersine
zararı vardır.su sıcaktan soğuğa dek kademeli olarak soğutulabilir ama ani
soğutmayınız.
4. Bu arada ateş 38 c yi
görüyor (bu sınır biz de 37.5) veya 39-40 C ise öncelikle Ibuprofen etkili
şuruplara yönelin, bunlar(Dolven,Pedifen,Ibufen,.... ) gibi şuruplardır. Yüksek ateşte 4 saatte bir bu
şuruplardan verilebilir Bu ilaç verme periyotları arasında hala ateş 38,2 nin
atına düşmüyorsa araya Parasetamol içeren şuruplarla araya girilir. (Calpol,
Tylol, Volpan, Minoset etc) ve asla unutmayın ki saati sektirir veya
uyuya kalırsanız ateş yine yükselecektir. (bizim için 4 saat beklemek mümkün
değil, eğer ibuprofen’e rağmen ateş yükselme eğilimi gösteriyor ise,
parasetemol içeren şurubu vermemiz gerekiyor, yoksa yeniden havale
geçirebilir).
Demek ki ıbufen ve parasetamol kombinasyonu ilk
seçenektir.
Örnek1 olarak kabaca
10 kg lık bir Çocukta
ateşi düşürmek için
4
saatte bir 1+1/4 ölçek Ibuprofen(Dolven,Pedifen,Ibufen vs.) verilir
.
Ateş
düşürücü Ibuprofeni vermenize rağmen ateş 4 saat dolmadan 38,5 u geçerse
araya 1 ölçek Parasetamol(Calpol,Tamol,Parol,Tylol vs.) ile girilir.
bunun yanında yine
soğuk uygulamaya devam edilir .
PERİFERİK
SOĞUTMA (Anlına,vücuduna,kasık aralarına bez koyma veya yeterli gelmezse
ılık duş, )
ATEŞ
DÜŞÜRÜCÜ VERME
SU
KAYBINI ÖNLEMEK VE ATEŞİ DÜŞÜRMEK İÇİN BOLCA SIVI VERİNİZ.
Biz bu metoda PAS Metodu diyelim aklımızda kalsın...
Not :Bunlara rağmen
ateş düşmüyorsa Metamizol içeren Novalgin Şurup veya damla her zaman olmamak kaydıyla
kullanılabilir.
UNUTMAYINIZ
!!! ATEŞ VÜCUDUN EN ÖNEMLİ SAVUNMA MEKANİZMASİDIR... ÇOCUĞUNUZUN ATEŞİNİN
YÜKSELMESİ DOĞAL BİR ENFEKSİYONA KARŞI SAVAŞ SONUCUDUR.
ÖNEMLİ OLAN ATEŞİ KONTROL ALTINA ALMAKTIR....
Önemli
Not: Çocuklarda Vücut ısısı 36,2 ile 37,5 derece arasında normaldir....
Ateş
ölçerken derece ile makattan ölçülen ateş diğer bölgelerden hep 1 C derece
fazla çıkacaktır...
yani kulaktan ateş ölçerde
37,2 derece olan normal ateş makattan ölçülürse 38,2 olacaktır. makat ölçümünde
38,2 de normal ateştir endişe duymayınız.
14 Şubat 2013 Perşembe
Ankara'lı olmak...
Aslında acemi anne Cucu ile prenses Zeyno’nun masal blogu bu… Anılarımı, yaşadıklarımı yazdığım, içimden geçenleri paylaştığım
Ancak bugün internette okuduğum ve okurken bu kadar mı olur dediğim bir yazıyı da unutmamak için paylaşmak istedim… Konumuz “Ankaralı olmak” :) Eyy gerçek Ankara’lılar, bu yazı size gelsin…
Ankaralı Olmak...
İstanbul gibi birbirine uzak olmak değil hep iç içe olmak demektir Ankara, İstanbul gibi yapay değil içten olmak demektir. Hangimiz aşağıdakileri yapmadık ki, ya da hangisi biz Ankaralılar için bir şey ifade etmiyor olabilir ki?
* Bir mekana gittiğinizde içeridekilerin %50sini tanımak demektir. (Bizim Ankara biraz köy gibidir de her yerde mutlaka birilerini bulursunuz.)
* Zafer Çarşı'sından 2. El kitap almaktır.
* Olgunlar; İngilizce kitaplarınızı almak için ilk adresiniz olması demektir.
* Bir zamanlar Or-an’a ya da Çayyolu’na giderken “Buralarda şehir dışı be” demiş olmaktır.
* Sinemaya gitmeye karar verip yarım saat sonraki seansa yetişebilmek ve bunu İstanbullulara anlatırken şaşkın suratları izleyerek eğlenmektir.
* ODTÜ’lü değilsen içeriye girerken kimlik sormamaları için kapıdan kendinden emin adımlarla yürüyerek geçmek demektir.
* Ortaokul döneminde Karum’un yan merdivenlerinde piyasa yapmak demektir.
* Metropol Sineması açıldığında “Vaaay, sinemaya bak!” demektir.
* Vakko ya da YKM’nin önünde birileriyle buluşmuş olmak demektir.
* Okul gezilerinde mütemadiyen Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri , Etnografya Müzesi , Eski Meclis vs’ye gitmiş olmak demektir.
* Çocukluğunuzun en unutulmaz anlarının, Atakule dreamland'de geçirilen zamanlar olması demektir.
* Kızılay’da dershaneye gitmek demektir.
* Güvenpark’tan otobüs ya da dolmuş duraklarında beklemiş olmak demektir.
* AAAL, GAL, MERAL’in ne anlama geldiğini bilmek demektir.
* Arjantin’e “Cadde” diyebilmektir.
* Kuğulu Park’ta kuğuları izlemektir. "Amaaan burayı görünce hayal kırıklığına uğradım!" diyen İstanbullulara, sen anlamazsın diyerek anılarına gömülmek demektir.
* Tunalı'ya "Tunalı Hilmi" diyenlerin bizden olmadığını bilmektir.
* Kıtır'da patates bira keyfi yapmak, bu tadı başka hiçbir yerde alamamak demektir.
* Bir İstanbullunun gelip de “İyi güzel de deniz yok ama yaa!” diyişine “Sanki sen her gün denize giriyorsun ya” demek istemektir.
* Yapacak bir şey bulamamak ama bunu da Ankara’nın şanından saymaktır :)
* "ASPAVA"'yı bilmektir :) Soslu patatesine, salatasına, cacığına bayılmak, İstanbul'dan Ankara'ya her gidişte ilk gecesinde Aspava yemeden duramamak demektir.
* “Bebe” demektir.
* Yürüyen merdiveni tıka basa doldurmaktır, öyle sol tarafı boş bırakmak gibi huyumuz yoktur.
* İ.Melih Gökçek yazısını her yerde görmektir.( O "İ" ile ilgili ne kadar yaratıcı olabileceğimizden bahsetmeme bile gerek yok sanırım)
* AOÇ diyince akla gelen kokoreç ve AOÇ dondurmasıyla ağzının suyunun akmasıdır.
* HOSTA= Döner demektir.
* İstanbul’da Ankara'nın içine işleyen ayazını özlemektir.
* Seğmenler Parkı’nda içmiş ve parkta sabahlamış olmak demektir.
* Aşk Tesadüfleri Sever’i izlerken bir Ankaralı olarak herkesten çok ağlamak demektir.
Veee tüm bunları okuyan Ankaralıların yüzünde oluşan gülümsemeyi hep yaşıyor olmak demektir.
İstanbul'a taşınmakla doğru kararı vermişim diyorum bugün ama "İyi ki Ankaralıyım!" demekten kendimi alamıyorum...Ankara'lı olmak ne İstanbul'lu, ne İzmir'li, ne de başka bir şehirli olmaya benzer...
Ancak bugün internette okuduğum ve okurken bu kadar mı olur dediğim bir yazıyı da unutmamak için paylaşmak istedim… Konumuz “Ankaralı olmak” :) Eyy gerçek Ankara’lılar, bu yazı size gelsin…
Ankaralı Olmak...
İstanbul gibi birbirine uzak olmak değil hep iç içe olmak demektir Ankara, İstanbul gibi yapay değil içten olmak demektir. Hangimiz aşağıdakileri yapmadık ki, ya da hangisi biz Ankaralılar için bir şey ifade etmiyor olabilir ki?
* Bir mekana gittiğinizde içeridekilerin %50sini tanımak demektir. (Bizim Ankara biraz köy gibidir de her yerde mutlaka birilerini bulursunuz.)
* Zafer Çarşı'sından 2. El kitap almaktır.
* Olgunlar; İngilizce kitaplarınızı almak için ilk adresiniz olması demektir.
* Bir zamanlar Or-an’a ya da Çayyolu’na giderken “Buralarda şehir dışı be” demiş olmaktır.
* Sinemaya gitmeye karar verip yarım saat sonraki seansa yetişebilmek ve bunu İstanbullulara anlatırken şaşkın suratları izleyerek eğlenmektir.
* ODTÜ’lü değilsen içeriye girerken kimlik sormamaları için kapıdan kendinden emin adımlarla yürüyerek geçmek demektir.
* Ortaokul döneminde Karum’un yan merdivenlerinde piyasa yapmak demektir.
* Metropol Sineması açıldığında “Vaaay, sinemaya bak!” demektir.
* Vakko ya da YKM’nin önünde birileriyle buluşmuş olmak demektir.
* Okul gezilerinde mütemadiyen Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri , Etnografya Müzesi , Eski Meclis vs’ye gitmiş olmak demektir.
* Çocukluğunuzun en unutulmaz anlarının, Atakule dreamland'de geçirilen zamanlar olması demektir.
* Kızılay’da dershaneye gitmek demektir.
* Güvenpark’tan otobüs ya da dolmuş duraklarında beklemiş olmak demektir.
* AAAL, GAL, MERAL’in ne anlama geldiğini bilmek demektir.
* Arjantin’e “Cadde” diyebilmektir.
* Kuğulu Park’ta kuğuları izlemektir. "Amaaan burayı görünce hayal kırıklığına uğradım!" diyen İstanbullulara, sen anlamazsın diyerek anılarına gömülmek demektir.
* Tunalı'ya "Tunalı Hilmi" diyenlerin bizden olmadığını bilmektir.
* Kıtır'da patates bira keyfi yapmak, bu tadı başka hiçbir yerde alamamak demektir.
* Bir İstanbullunun gelip de “İyi güzel de deniz yok ama yaa!” diyişine “Sanki sen her gün denize giriyorsun ya” demek istemektir.
* Yapacak bir şey bulamamak ama bunu da Ankara’nın şanından saymaktır :)
* "ASPAVA"'yı bilmektir :) Soslu patatesine, salatasına, cacığına bayılmak, İstanbul'dan Ankara'ya her gidişte ilk gecesinde Aspava yemeden duramamak demektir.
* “Bebe” demektir.
* Yürüyen merdiveni tıka basa doldurmaktır, öyle sol tarafı boş bırakmak gibi huyumuz yoktur.
* İ.Melih Gökçek yazısını her yerde görmektir.( O "İ" ile ilgili ne kadar yaratıcı olabileceğimizden bahsetmeme bile gerek yok sanırım)
* AOÇ diyince akla gelen kokoreç ve AOÇ dondurmasıyla ağzının suyunun akmasıdır.
* HOSTA= Döner demektir.
* İstanbul’da Ankara'nın içine işleyen ayazını özlemektir.
* Seğmenler Parkı’nda içmiş ve parkta sabahlamış olmak demektir.
* Aşk Tesadüfleri Sever’i izlerken bir Ankaralı olarak herkesten çok ağlamak demektir.
Veee tüm bunları okuyan Ankaralıların yüzünde oluşan gülümsemeyi hep yaşıyor olmak demektir.
İstanbul'a taşınmakla doğru kararı vermişim diyorum bugün ama "İyi ki Ankaralıyım!" demekten kendimi alamıyorum...Ankara'lı olmak ne İstanbul'lu, ne İzmir'li, ne de başka bir şehirli olmaya benzer...
10 Şubat 2013 Pazar
Dostluk üzerine ilk anne nasihati,,,
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın
“Nereden çıktın bu vakitte” dememeli,
bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
“Gözünün dilini” bilmeli; dinlemeli
sormadan, söylemeden anlamalı
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,
mütemadiyen dikilen vefalı
bir ağaç gibi köklenmeli hayatında;
sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin
ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine
yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
dalları bitkin başına omuz olmalı
yaprakları kanayan ruhuna merhem
gölgesinde serinlemelisin
sorgusuz sualsiz
Seni senden iyi bilen,
sana senden çok güvenen bir sırdaş
Gözbebekleri bulutlandığında
yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin
Ve sen ağladığında,
onun gözünden yaşlar gelmeli... Can Dündar
Canım kızım Zeynep, hayatının ilk anne nasihatidir bu sana; öyle dostlar biriktir ki şu hayatta, asırlık vefalı çınarlar misali kök salsınlar arka bahçene yaşamını güzelleştirsinler varlıklarıyla ve sen bakınca gönül pencerenden bir çift çarığı hayatının en değerli anlamı zanneden silik ayak izlerinin izini bile göreme güzel gönlünün bahçesinde...
“Nereden çıktın bu vakitte” dememeli,
bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
“Gözünün dilini” bilmeli; dinlemeli
sormadan, söylemeden anlamalı
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,
mütemadiyen dikilen vefalı
bir ağaç gibi köklenmeli hayatında;
sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin
ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine
yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
dalları bitkin başına omuz olmalı
yaprakları kanayan ruhuna merhem
gölgesinde serinlemelisin
sorgusuz sualsiz
Seni senden iyi bilen,
sana senden çok güvenen bir sırdaş
Gözbebekleri bulutlandığında
yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin
Ve sen ağladığında,
onun gözünden yaşlar gelmeli... Can Dündar
Canım kızım Zeynep, hayatının ilk anne nasihatidir bu sana; öyle dostlar biriktir ki şu hayatta, asırlık vefalı çınarlar misali kök salsınlar arka bahçene yaşamını güzelleştirsinler varlıklarıyla ve sen bakınca gönül pencerenden bir çift çarığı hayatının en değerli anlamı zanneden silik ayak izlerinin izini bile göreme güzel gönlünün bahçesinde...
7 Şubat 2013 Perşembe
Gülerim ağlanacak halime :)
2 gecedir uyumuyoruz, lafın gelişi değil harbi harbi uyumuyoruz, sabaha kadar her saat başı uyanıp ateş ölçüyoruz, eğer ateş yüksekse ateş düşürücü veriyoruz, ateşin düşmesini bekliyoruz, sonra birazcık uyuyoruz ama sonra kontrol vakti geliyor tekrar uyanıyoruz, hatta genelde 2 kontrol arasında ayyy saat çalar da uyanamam diye uyuduğumuz bile söylememez... Ama hayat devam ediyor, sabahın köründe kalkıyoruz, İlker çorlu yollarına düşüyor buaralar, ben de giyinip süslenip makyajlanıp, gözlerimin altındaki morlukları biraz da pudra ile kapatıp iki dirhem bir çekirdek çıkıyorum evden,gidiyorum işime...
Şu satırları yazdığımda saat akşam 11'e geliyor oysaki eve gider gitmez uyuyacağım demiştim gün boyu kendime :) ne mümkün :)) ne kadar yorgun olursam olayım, Zeynom hanımın evde hazırlanmış missss gibi organik muhallebi ve yoğurdunu yapmadan uyku girmez gözüme :)
Diyorum ya gerçekten gülerim ağlanacak halime :)))
Annem diyor ki; "koca kadını kocatmazmış çocuk kocatırmış" :) kesinlikle çok doğru :))
Not: bugün ilk defa bir de pekmezli muhallebi yaptım. bakalım kaşıkla pekmez yemeyi pek sevmeyen Zeyno'ya pekmezi böyle yutturabilecek miyiz :)
Şu satırları yazdığımda saat akşam 11'e geliyor oysaki eve gider gitmez uyuyacağım demiştim gün boyu kendime :) ne mümkün :)) ne kadar yorgun olursam olayım, Zeynom hanımın evde hazırlanmış missss gibi organik muhallebi ve yoğurdunu yapmadan uyku girmez gözüme :)
Diyorum ya gerçekten gülerim ağlanacak halime :)))
Annem diyor ki; "koca kadını kocatmazmış çocuk kocatırmış" :) kesinlikle çok doğru :))
Not: bugün ilk defa bir de pekmezli muhallebi yaptım. bakalım kaşıkla pekmez yemeyi pek sevmeyen Zeyno'ya pekmezi böyle yutturabilecek miyiz :)
Ateş düşürücülere dair sıralama değişimi
Herhalde ateşli hastalıklar konusunda uzman annelerden biri olacağım çok yakında. Allah’ım böyle uzmanlığı hiçbir anneye vermesin :(
Malum Zeyno hanım 3 gündür yine ateşli, bende çılgınlar gibi üniversite araştırma hastanesinde pediatric enfeksiyon hastalıkları bölümünden bir doktor arayışı içindeyim. Sağolsun çevremde herkes benimle panikte. O ona söylüyor, o ona söylüyor, bir takım isimlere ulaşıyorum (daha tam uzmanını bulamamış olsam da).
Şirketten yakın bir arkadaşım sağolsun, Marmara Araştırma hastanesinden bir doktor yakını ile konuşturdu beni. Eğer bu gece de ateşlenirse yarın hastaneye götüreceğim kuzuyu, çünkü 3 gündür, gündüz iyi, gece ateş durumu var deyince, getirin kan değerlerine bakalım dedi.
Bu arada ona da kısaca tarihçemizi anlattım, 14 aydan 17 aya kadar geçirmiş olduğumuz 3 havaleyi söyledim. Yapılan testlerden tahlillerden ve şuanda geldiğimiz noktada, ateş ile ilgili aldığımız önlemlerden ve ilaçlardan bahsettim. Bir anne olarak bu ateş düşürücüleri verirken acaba çocuğuma zarar veriyor muyum diye endişelendiğimi söyledim.
Beni epey sakinleştirdi, işe yaramayan ateş düşürücü olmaz dedi. Ateş zaman zaman dirençlidir, sizinki biraz fazla dirençli herhalde dedi. Ateşe bağlı havale olduğu için panik olmamamı söyledi. Ama ateş konusunda o da uyardı beni.
Zekai bey ile oluşturmuş olduğumuz ateş durumunda izlediğimiz yol haritamız şu şekildeydi: Zeyno’nun ateşi 37,5’un üstüne çıkınca, önce yarım ölçü ibufen veriyoruz, arkasından 15-20 dakika boyunca ateş yükselme eğilimi göstermeye devam ederse 8 damla novalgin damlatıyoruz (genelde bu aşamada düşüyor) eğer yine düşmez ve yükselmeye devam ederse, duş ve parox fitile geliyor sıra.
İbrahim bey(Marmara Araştırma hastanesi doktoru), bu yöntemi uygun bulmadı. Özellikle Novalgin damla kısmına katılmadı, Novalgin damla çok etkilidir, ancak biz çocuklarda genellikle pek kullanmayı tercih etmeyiz. 2. Ve 3. Sırayı değiştirin siz dedi. Calpol ve parox fitilin içinde aynı etken madde var, parox fitil havale geçirmesini engelleyecek sakinleştiriciyi de barındırıyor, o yüzden Ibufen’i verin, eğer ateş yükselme eğilimi göstermeye devam ederse parox fitili verin dedi. 3. Aşamada novalgin damlaya gidin dedi.
Buarada ibufen ile parox fitili dönüşümlü kullanın dedi, ve arası 2 saat olsun, öyle yarım saat içinde 3 ateş düşürücü vermeyin çocuğa dedi, ama ben havale ile ilgili yaşadıklarımızı anlatınca (10 dakika içinde ateş birden 38’den 40’a çıkıyor ve kitleniyor çocuk diye), tamam o zaman öyle bir durumda ateş yükselirse siz fitili de verin, ama beni de arayın, bu anı yaşarken biz sizinle bir konuşalım dedi. Ateşliyken sürekli ılık kompres öneriyorum dedi.
Zeyno’nun bu seferki ateşinde bende biraz daha soğukkanlıyım sanırım, dün gece mesela ateşi 38,1-38.3 aralığındaydı, ama uyumadım ve başında bekledim, ateş 38.5’in üzerine çıkarsa vericem ateş düşürücüyü dedim ve sabah 5’e kadar ateş 38.5’un üzerine çıkmadı. Sabah 5’dei 38.5’un üzerine çıktığında ise en son Ibufen’i vermemizin üzerinden 8 saat geçmişti, bende o yüzden tekrar ibufen verdim ve ma-aile uykuya daldık… sanırım panik olmamak ve biraz soğukkanlı olup bekleyebilmek gerekiyor (ama 3 ayda 3 kere havale geçirince, hele bir de bu havalelerin hepsi de 10 dakika içinde 38’den 40’ın üzerine çıkan ateş yüzünden olunca insan soğukkanlı olamıyor bazen)…
Malum Zeyno hanım 3 gündür yine ateşli, bende çılgınlar gibi üniversite araştırma hastanesinde pediatric enfeksiyon hastalıkları bölümünden bir doktor arayışı içindeyim. Sağolsun çevremde herkes benimle panikte. O ona söylüyor, o ona söylüyor, bir takım isimlere ulaşıyorum (daha tam uzmanını bulamamış olsam da).
Şirketten yakın bir arkadaşım sağolsun, Marmara Araştırma hastanesinden bir doktor yakını ile konuşturdu beni. Eğer bu gece de ateşlenirse yarın hastaneye götüreceğim kuzuyu, çünkü 3 gündür, gündüz iyi, gece ateş durumu var deyince, getirin kan değerlerine bakalım dedi.
Bu arada ona da kısaca tarihçemizi anlattım, 14 aydan 17 aya kadar geçirmiş olduğumuz 3 havaleyi söyledim. Yapılan testlerden tahlillerden ve şuanda geldiğimiz noktada, ateş ile ilgili aldığımız önlemlerden ve ilaçlardan bahsettim. Bir anne olarak bu ateş düşürücüleri verirken acaba çocuğuma zarar veriyor muyum diye endişelendiğimi söyledim.
Beni epey sakinleştirdi, işe yaramayan ateş düşürücü olmaz dedi. Ateş zaman zaman dirençlidir, sizinki biraz fazla dirençli herhalde dedi. Ateşe bağlı havale olduğu için panik olmamamı söyledi. Ama ateş konusunda o da uyardı beni.
Zekai bey ile oluşturmuş olduğumuz ateş durumunda izlediğimiz yol haritamız şu şekildeydi: Zeyno’nun ateşi 37,5’un üstüne çıkınca, önce yarım ölçü ibufen veriyoruz, arkasından 15-20 dakika boyunca ateş yükselme eğilimi göstermeye devam ederse 8 damla novalgin damlatıyoruz (genelde bu aşamada düşüyor) eğer yine düşmez ve yükselmeye devam ederse, duş ve parox fitile geliyor sıra.
İbrahim bey(Marmara Araştırma hastanesi doktoru), bu yöntemi uygun bulmadı. Özellikle Novalgin damla kısmına katılmadı, Novalgin damla çok etkilidir, ancak biz çocuklarda genellikle pek kullanmayı tercih etmeyiz. 2. Ve 3. Sırayı değiştirin siz dedi. Calpol ve parox fitilin içinde aynı etken madde var, parox fitil havale geçirmesini engelleyecek sakinleştiriciyi de barındırıyor, o yüzden Ibufen’i verin, eğer ateş yükselme eğilimi göstermeye devam ederse parox fitili verin dedi. 3. Aşamada novalgin damlaya gidin dedi.
Buarada ibufen ile parox fitili dönüşümlü kullanın dedi, ve arası 2 saat olsun, öyle yarım saat içinde 3 ateş düşürücü vermeyin çocuğa dedi, ama ben havale ile ilgili yaşadıklarımızı anlatınca (10 dakika içinde ateş birden 38’den 40’a çıkıyor ve kitleniyor çocuk diye), tamam o zaman öyle bir durumda ateş yükselirse siz fitili de verin, ama beni de arayın, bu anı yaşarken biz sizinle bir konuşalım dedi. Ateşliyken sürekli ılık kompres öneriyorum dedi.
Zeyno’nun bu seferki ateşinde bende biraz daha soğukkanlıyım sanırım, dün gece mesela ateşi 38,1-38.3 aralığındaydı, ama uyumadım ve başında bekledim, ateş 38.5’in üzerine çıkarsa vericem ateş düşürücüyü dedim ve sabah 5’e kadar ateş 38.5’un üzerine çıkmadı. Sabah 5’dei 38.5’un üzerine çıktığında ise en son Ibufen’i vermemizin üzerinden 8 saat geçmişti, bende o yüzden tekrar ibufen verdim ve ma-aile uykuya daldık… sanırım panik olmamak ve biraz soğukkanlı olup bekleyebilmek gerekiyor (ama 3 ayda 3 kere havale geçirince, hele bir de bu havalelerin hepsi de 10 dakika içinde 38’den 40’ın üzerine çıkan ateş yüzünden olunca insan soğukkanlı olamıyor bazen)…
6 Şubat 2013 Çarşamba
Ateş(böceği)
Yine ateşliyiz 2 gündür, akarı yok kokarı yok, neşesinde eksilme yok, ama ateş 38-39larda dans ediyor, kollar bacaklar buz gibi, kafası cayır cayır yanıyor... Kakası da çok sıklaştı, sanırım azı dişleri çıkıyor ondan diye düşünüyorum, çünkü emziği parçalayacak gibi emiyor, ama yine de söz konusu ateş olunca ma- aile kırmızı alarmdayız... Saatler yine gece her saat başına kurulmuş durumda, sabaha kadar 5-6 kez kalkıp ateş ölçüyoruz, 38 derecenin üstünde ise önce yarım ölçek ıbufen, eğer yine düşmezse hemen ılık bir duş yok eğer duştan sonra hala düşmedi ise 8 damla novalgin damla veriyorum...son çare de parox fitil ama ona gerek kalmadan düşmüş oluyor ateş, tabi birkaç saatliğine, sonra yeniden :(
Eğer bu diş ateşi ise yarın 3. Gün olacak ve o yüzden ben geçecek diye düşünmek hatta inanmak istiyorum ama eğer yine soğuk algınlığı ise veya kronikleşmeye başlamış bir ateş bunalımı ise ne yapacağız bilmiyorum.
Zeynonun her gün içtiği bir vitamini var, marny's junior, bundan önce ecovit içiyorduk, şimdi doktorumuz immuzinc önerdi ancak onu henüz getirtemedi eczane ben de marnys vardı evde onu vermeye başladım, ama bir yandan da acaba bağışıklık sistemini güçlendirecek bir vitamin verebilir miyim diye arayışa girdim, şöyle ki 3 tane bağışıklık artırıcı şurupa yoğunlaştım:
Vita glukan içinde beta glukan var ve içindeki beta glukan miktarı ımmuneks şurubun içindekinin 5 katı, bu iyi birşey mi değil mi, bu ay doktora gidince soracağım ona göre karar vereceğim, bir de marny's ekinezyalı ve zinc içeren birşey var, ancak eczacı bunu 3 hafta kullanıp 1 hafta bırakacaksınız dedi, yoksa vücudun doğal savunma mekanizması düşermiş... Doktorumuz zekai beye danışmadan almayacağım birşey...
Bir de şirkette bir arkadaşım var babası doktor, sağolsun bugün beni onunla konuşturdu, o da bu alternatif tıp, ot çöp bitkiden medet ummamamı, acilen bir üniversite araştırma hastanesine gidip pediatri kronolojik hastalıklar ile görüşmemizi istedi, bu yüksek ateşlerin ve havalelerin araştırılması lazım dedi...
Zeyno'ya ateş düşürücü vermekten nefret ediyorum, 14 aylık olana kadar 1 kere bile ateş düşürücü almamıştı Zeyno, ilk o zaman yarım ölçek ateş düşürücü verince küt diye düşmüştü ateşi, oysaki şimdi arka arkaya 2-3 ateş düşürücü vererek ancak düşürebiliyoruz ateşi, 18 aylık haliyle ilaç manyağı yaptık çocuğu :(
allah'ım bu ilaçlar ateşini düşürüyorken ona başka zararlar veriyor mudur diye o kadar korkuyorum ki, kime gideyim, kime sorayım bilmiyorum, ya Allah'ım sen bul şu ateşe bir çare, ya da yükseltme şu kuzunun ateşini, gezmesin yanan bir kafayla ateşböceği gibi ortalarda :(
Eğer bu diş ateşi ise yarın 3. Gün olacak ve o yüzden ben geçecek diye düşünmek hatta inanmak istiyorum ama eğer yine soğuk algınlığı ise veya kronikleşmeye başlamış bir ateş bunalımı ise ne yapacağız bilmiyorum.
Zeynonun her gün içtiği bir vitamini var, marny's junior, bundan önce ecovit içiyorduk, şimdi doktorumuz immuzinc önerdi ancak onu henüz getirtemedi eczane ben de marnys vardı evde onu vermeye başladım, ama bir yandan da acaba bağışıklık sistemini güçlendirecek bir vitamin verebilir miyim diye arayışa girdim, şöyle ki 3 tane bağışıklık artırıcı şurupa yoğunlaştım:
Vita glukan içinde beta glukan var ve içindeki beta glukan miktarı ımmuneks şurubun içindekinin 5 katı, bu iyi birşey mi değil mi, bu ay doktora gidince soracağım ona göre karar vereceğim, bir de marny's ekinezyalı ve zinc içeren birşey var, ancak eczacı bunu 3 hafta kullanıp 1 hafta bırakacaksınız dedi, yoksa vücudun doğal savunma mekanizması düşermiş... Doktorumuz zekai beye danışmadan almayacağım birşey...
Bir de şirkette bir arkadaşım var babası doktor, sağolsun bugün beni onunla konuşturdu, o da bu alternatif tıp, ot çöp bitkiden medet ummamamı, acilen bir üniversite araştırma hastanesine gidip pediatri kronolojik hastalıklar ile görüşmemizi istedi, bu yüksek ateşlerin ve havalelerin araştırılması lazım dedi...
Zeyno'ya ateş düşürücü vermekten nefret ediyorum, 14 aylık olana kadar 1 kere bile ateş düşürücü almamıştı Zeyno, ilk o zaman yarım ölçek ateş düşürücü verince küt diye düşmüştü ateşi, oysaki şimdi arka arkaya 2-3 ateş düşürücü vererek ancak düşürebiliyoruz ateşi, 18 aylık haliyle ilaç manyağı yaptık çocuğu :(
allah'ım bu ilaçlar ateşini düşürüyorken ona başka zararlar veriyor mudur diye o kadar korkuyorum ki, kime gideyim, kime sorayım bilmiyorum, ya Allah'ım sen bul şu ateşe bir çare, ya da yükseltme şu kuzunun ateşini, gezmesin yanan bir kafayla ateşböceği gibi ortalarda :(
her kadının giyecek hiçbirşeyi yoktur :)
epeydir video eklemiyordum bloga, bir akşam da peş peşe bir sürü çektim... yahu bu Zeyno'da malzeme bitmez valla :))
Ali bebek ve bitmeyen çilesi :)
Malum bir Ali bebeğimiz var, Zeyno doğduğunda hastaneye gelen çiçeklerden birinin içinden çıkmıştı. Keltoş bir et bebek...
Allah'ım ne çekiyor Zeyno'nun elinden :)
Defalarca yere fırlattı Zeyno onu, bütün organları üzerinde öğreniyor, "Zeyno, Ali'nin gözünü göster" deyince, elini gözünün içine sokuyor mesela :)
Şimdi de, Ali'ye ablalık yapıyor,,, Ali'nin altını değiştiriyor :)
Yazık bu Ali'nin ne bitmez bir çilesi var :)
Allah'ım ne çekiyor Zeyno'nun elinden :)
Defalarca yere fırlattı Zeyno onu, bütün organları üzerinde öğreniyor, "Zeyno, Ali'nin gözünü göster" deyince, elini gözünün içine sokuyor mesela :)
Şimdi de, Ali'ye ablalık yapıyor,,, Ali'nin altını değiştiriyor :)
Yazık bu Ali'nin ne bitmez bir çilesi var :)
Gündelik temizliğe bire bir :)
Dedesi Zeyno'ya konuşan süpürge almış, Allah'ım bir güzel bir güzel...
Ben evi önden temizliyorum, arkamdan da o dolanıyor :)
çok ama çok seviyor kuzu süpürgesi...
gündelik temizliğe bire bir :)
Ben evi önden temizliyorum, arkamdan da o dolanıyor :)
çok ama çok seviyor kuzu süpürgesi...
gündelik temizliğe bire bir :)
3 Şubat 2013 Pazar
Genetik yatkınlık :)
Allah'ım Zeyno herkesten ama herkesten biraz birşeyler almış:)
Bugün akşam yatağına yatırdık ve Zeyno kendi kendine ekteki gibi yatmaya başladı, ilker beni çağırdı gel de bak kim gibi yatıyor bu deli kız dedi :) aaaaa dedim sen nereden biliyorsun, yaaa cansu çocukluk anılarını anlatırken en az 30'kez anlatmışsındır bunu herhalde dedi:)
benim güzel çocukluğum, benim güzel kalabalık ailem, herkesten ama herkesten biraz biraz biriktirdiğim anılarım ve en güzellerinden biri işte karşınızda; şimdilerde çetin ceviz bir avukat olmuş olan deli pistan'ımın(bak avukat hanım ismini deşifre etmiyorum) uyuma şekli :))) ceren'le saatlerce pistanı izleyip yahu nasıl böyle uyur bir insan derdik, ayaklarını düzeltirdik, kendini tekar çeker böyle yatardı, biz de sabaha kadar kikirderdik 90 cm yatakta 3 boy dizilip uyuduğumuz yada şamata yapmaktan uyuyamadığımız gecelerde...
Biliyorum çok sıradan ama; geçmiyor sandığımız saatler vızır vızır geçiyor ve aslında bitmez sandığımız bir ömür an ve an biraz daha bitiyor...
Canım kuzenlerim canım ailem iyi ki varsınız...
Bugün akşam yatağına yatırdık ve Zeyno kendi kendine ekteki gibi yatmaya başladı, ilker beni çağırdı gel de bak kim gibi yatıyor bu deli kız dedi :) aaaaa dedim sen nereden biliyorsun, yaaa cansu çocukluk anılarını anlatırken en az 30'kez anlatmışsındır bunu herhalde dedi:)
benim güzel çocukluğum, benim güzel kalabalık ailem, herkesten ama herkesten biraz biraz biriktirdiğim anılarım ve en güzellerinden biri işte karşınızda; şimdilerde çetin ceviz bir avukat olmuş olan deli pistan'ımın(bak avukat hanım ismini deşifre etmiyorum) uyuma şekli :))) ceren'le saatlerce pistanı izleyip yahu nasıl böyle uyur bir insan derdik, ayaklarını düzeltirdik, kendini tekar çeker böyle yatardı, biz de sabaha kadar kikirderdik 90 cm yatakta 3 boy dizilip uyuduğumuz yada şamata yapmaktan uyuyamadığımız gecelerde...
Biliyorum çok sıradan ama; geçmiyor sandığımız saatler vızır vızır geçiyor ve aslında bitmez sandığımız bir ömür an ve an biraz daha bitiyor...
Canım kuzenlerim canım ailem iyi ki varsınız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)